
İdlib kördüğümü
‘Gordion Düğümü’ efsanesi biliniyor. Makedonya’dan çıkıp Pers İmparatorluğunu yıkan Büyük İskender Gordion Düğümünü çözer ve nihayetinde “Asya’nın Hakim de” olur. Henüz 33 yaşındayken ölen Büyük İskender, Gordion Düğümünü “usulünce” çözemeyince kılıcını çeker ve düğümü çözer! Düğümü çözme konusundaki “sabırsızlığı” ve “öfkesi” dilden dile dolaşır. Erken ölümünü buna bağlayan söylenceler kulaktan kulağa söylene gelir. Fethedeceği ülkelerin hayaliyle tutuşan Büyük İskender kimsenin çözemediği Gordion Düğümünü bilek gücüyle çözer, bir kılıç darbesi ile çözer. Kaba güç akla üstün gelir. Sonrası malum. Büyük İskender hayalini kurduğu İmparatorluğuna hiçbir zaman ulaşamaz.
İdlib dokuz yıldır süren Suriye vekâlet savaşlarının son “düğümü”. Türkiye İdlib’i savaşın son “ganimeti ve kazanımı” olarak talep ederken, Rusya ve İran desteğindeki Şam yönetimi İdlib kapılarına dayandı bile. Astana Süreci ve Soçi Mutabakatı ile Rusya ve İran’la birlikte “garantör” ülke olan Türkiye, Soçi Mutabakatı ile imza altına alınan “sorumluluklarını” yerine getirmeyince diğer iki garantör ülkenin “devreye” girmesi İdlib’de işleri iyice “kördüğüm’e” dönüştürdü. Öyle ki Suriye konusunda birlikte “çalışan” Türkiye ve Rusya, İdlib’de karşı karşıya gelmiş durumdalar. ABD, Türkiye ve Rusya arasında olası bir çatışma riski karşısında “kaygılarını” bildirmiş durumda! Hatta “Türkiye’nin yanındayız” mesajını bile ilettiler. Savaş kapıda. ABD müttefik Türkiye’nin yanında. Sahadan çatışma haberleri gelmeye devam ediyor. Türkiye’nin ateş desteği ile şiddetlenen çatışmalarda TSK’nın kayıp vermesi “savaş” riskini kaçınılmaz olarak gündeme getirmiş durumda.
Erdoğan’ın bu ayın sonuna kadar Suriye’ye “çekilme” ültimatomu orta yerde dururken, Moskova’dan gelen “mesajlar”, çekilmenin imkansızlığı bir yana, İdlib’den tüm “terörist” unsurların çıkarılacağı yönünde kararlı ifadelerle dile getiriliyor.
Çıkmaza giren Erdoğan “çareyi” batılı müttefiklerinde arıyor. NATO ve ABD’den Patriot hava savunma sistemlerini talep ediyor. (Oysa Rusya’dan aldıkları S-400’ler hangarlarda bekliyor.) Fransa ve Almanya’nın katılımı ile Rusya’dan dörtlü zirve talep ediyor. İdlib’de ateşkesin sürmesini istiyor. Moskova tüm bu talepleri ret ediyor. Türkiye’yi kendi “zeminine” davet ediyor. Bir görüşme olacaksa Astana formatında olmalı ve İran buna dahil olmalı diye açıklıyor Moskova.
İdlib’de “kaybettikleri” bir yana, hiç olmazsa “elinde” kalanları koruma telaşına düşen görüntüsü veren Ankara’nın çabalarının sonuç vermesi oldukça zor görünüyor. Moskova-Ankara hattındaki diplomasi trafiği, heyetler arası görüşme ve pazarlıklar sonuç vermiş değil. Önümüzdeki hafta yapılması öngörülen Rusya, Türkiye ve İran üçlü zirvesinden nasıl bir sonuç çıkacağı ise belirsiz.
İdlib kuşatması ve Rusya-İran desteğinde ilerleyen rejim güçleri M-5 ve M-4 karayollarında kontrolü sağladıktan sonra kent merkezine yönelmiş durumda. Yüz binlerce insanının yaşadığı İdlib’de bulunan sivil nüfusun gidebileceği tek yer Türkiye. Çevresi ile birlikte iki milyon kişiyi barındıran İdlib aynı zamanda bir insani kriz ile yüz yüze. Diğer bir gerçeklik ise tam donanımlı ve onbinlerce silahlı militanın gidebileceği tek yerinde Türkiye olması. Her ne kadar bazılarının Libya’ya gönderildiği açıklansa da geri kalanların Türkiye’den başka gidebilecekleri başkaca bir yer yok. Yerinden edilen insanların yaratacağı göç dalgası batı için de “endişe” kaynağı. Bu nedenle İdlib sorununa müdahil olan ülkelerin tamamı kendi “çıkarları” açısından pozisyon belirlemekte. Karşıt cepheler, bir diğerinin hamlelerini boşa çıkarmak için, hamle üzerine hamle yapıyorlar.
Türkiye-Rusya arasında, İdlib konusunda yürütülen müzakereler, İdlib şehir merkezinin durumu ve İdlib’de kontrolü sağlayan HTŞ’nin geleceği konularında bir kilitlenmenin yaşandığı anlaşılıyor. Rusya’nın bu konulardaki “tavizsiz” yaklaşımı, İdlib kördüğümünün “kılıçla” çözüleceğinin işareti olarak okumak gerek.
Savaş tehdidi ve gerilim siyaseti ile İdlib’de elini yüksek tutan Erdoğan’ın bu işlerin “ustası” olan Putin karşısında yeni kazanımlar elde etmesi son derece şüpheli.
Baştan beri Suriye’de barışçıl ve demokratik ilişkiler sürdürmesi gerekirken; aksine kördüğüm politikaları uygulayan Türkiye, İdlib’de yolun sonuna gelmiş ve Rusya’ya bu düğümü “kılıçla” çözme fırsatını sunmuştur.