Aktüel Yorum

Apocu üçüncü yol teorisi Bölgesel devrim yoludur

Dün yayınlanan Karar Gazetesi’nde bir yazı başlığı görünce, acı acı gülümsedim. Başlık şöyleydi: Türkiye: Zayıf Halka…

Vaktiyle TKP MK üyesi Yürükoğlu’nun yazdığı “Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye” kitabını hatırlayıverdim. Bu kitap TKP saflarında büyük yankılar uyandırmıştı. Ardından ayrışma süreci derinleşmiş ve benim de aralarında bulunduğum parti yönetimi, daha sonra partinin parçalanmasına kadar gidecek büyük bir tasfiyeye girişmişti. Attığımız adım yanlıştı. “Kitapsız” TKP yöneticileri olarak, “kitaplı” bir yoldaşı partiden çıkarmıştık.

Şimdi ekonomist İbrahim Kahveci’nin yazısında bu başlığı görünce “Zayıf Halka” kavramına, uzun yıllar sonra yeniden dönmeyi düşündüm. Bu defa Yürükoğlu yoldaşla ve aynı zamanda Kahveci ile bu kavramı paylaşmak üzere.

Evet, Türkiye emperyalizmin zayıf halkasıdır. Ama yalnızca Türkiye değil.

Leninist teoriye göre emperyalizm çağında devrimler “dünya çapında” değil, emperyalizmin zayıf halkalarında gerçekleşecekti. Rusya zayıf halkaydı. Yani topyekün bir çöküş yerine, emperyalist sistem tek tek ülkelerin zincirden kopmasıyla zaman içinde tasfiye olacaktı. Buradan hareketle “tek ülkede sosyalizm” pratiği doğdu. Birçok zayıf halka kopsa bile, sonunda sosyalist sistem aniden ve topyekün çöktü.

Bugün Türkiye devrimci durumun eşiğine doğru hızla sürükleniyor. Devlet aygıtında bölünme süreci başladı. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Barolar ayrıştı, bir kesim Saray’a kafa tutuyor. Orduda derin yarılma 15 Temmuz darbesiyle yıkıma yol açtı, şimdi NATO’cu subayları tasfiye edenlerin arasında kapışma medyaya yansıdı. Orduların başına artık Orgeneral bulunamayınca Korgeneraller getirildi, beş general istifa etti. Ergenekon’un “ulusalcı-Kemalist” kanadıyla “muhafazakar şovenist” kanadı arasında ayrışmanın işaretleri kayyım darbesiyle birlikte hissedilmeye başlandı. Ergenekon’un sırf seçmen tabanı nedeniyle desteklediği ve suç örgütü olarak kullandığı AKP hızla erirken, kendi içinden yeni partilerin doğum sancıları ayyuka çıktı. Ve “üçüncü dünya savaşında” yenik düşen ve Ortadoğu pazarlarını kaybeden Türkiye şimdi can havliyle “makul bir teslim anlaşması” yapabilmek için Rusya ve ABD’ye “kim bana Kürdü öldürme hakkı tanırsa ona teslim olurum” ön şartıyla kirli bir çırpınış içine girdi.

Buna karşılık Kürdistan Özgürlük Hareketi büyük bir hızla izolasyondan çıkmaya, ittifak alanını genişletmeye başladı, Rojava devrimi gerçekleşti. Kürtlerin ulusal birliği için koşullar olgunlaştı. Rejimin “çökertme” hamlesi adım adım başarısızlığa doğru sürüklendi. Gerillanın direnişi dünyayı şaşkına çevirdi. Apocu dünya görüşü yalnız Kürdistan’ın bütün parçalarında değil, dünyanın hemen her yerinde en devrimci güçler tarafından benimsenmeye başladı. Kürdistan Özgürlük Hareketi dünya çapındaki gelişmelerde hesaba katılması gereken bir güç haline geldi.

Legal alanda HDP 7 Haziran seçimlerinden bu yana ve özellikle 31 Mart yerel seçimleriyle tekrarlanan İstanbul seçimlerinde Türkiye siyasi hayatının belirleyici gücü oldu. Leyla Güven’in öncülüğündeki açlık grevleri rejimi geriletti, şimdi kayyımlara karşı başlayan direniş aynı sonucu verecek bir güçle ve kararlılıkla sürmekte. Aynı zamanda HDP bu gelişmeler esnasında Türkiye’de ilk defa açık ve doğrudan demokratik ittifaklar oluşturmaya başladı, Temelli-Kılıçdaroğlu görüşmesinde yapılan “ortak açıklama” bir ilktir.

Başka ne oldu? Üçüncü Dünya Savaşı sürecinde Irak, Suriye, Libya, Tunus, Yemen yıkıma uğradı. İran ABD ambargolarıyla sarsılmakta.

Böylece tüm bölge, başta dört parçanın yer aldığı ülkeler, şimdi artık “emperyalist zincirin zayıf halkaları” haline geldi. Tarih emperyalist savaşların sonunda nice devrime şahit olmuştur. İşte bugün biz “bölgesel devrimci süreçlerin” çelişkili yollardan geçerek ilerlediği bir tarihsel dilimdeyiz.

Yürükoğlu’nun “zayıf halka” öngörüsü ve bu arada ANT Dergisinde yapılan “Ortadoğu devrimci çemberi” öngörüsü birer “erken” öngörü olarak, şimdi hatırlanmaya değer…

İçinden geçtiğimiz tarihsel dönemi aydınlatma şerefi PKK Önderi Öcalan’a aittir. O, Kürdistan’daki devrimci yükselişten, bir ulus devlet çıkartmak yerine, parçaların yer aldığı bütün ülkelerde “Demokratik Cumhuriyetlerin” kurulması ve alanını sürekli genişleten bir “Ortadoğu Konfederal Ortak Evi”nin oluşması hedefini koyarak, gerçek duruma hem devrimci, hem de gerçekçi bir yanıt verdi.

Marks’ın “dünya devrimi” öngörüsü emperyalizm çağının başlamasıyla birlikte gerçek olmaktan çıkmıştı; devrimin zayıf halkalarda gerçekleşeceğine dair Lenin’in öngörüsü tam gerçekleşmişken, gerçekleşen devrimler tarihe karıştı. Şimdi “dünya devrimi” ya da “tek ülkede sosyalizm” görüşlerini Öcalan aştı ve “emperyalist zincirin zayıf halkalardan kopacağı” teorisini, “bölgesel devrimler” teorisiyle zenginleştirdi.

Üçüncü Dünya Savaşı’nın en büyük sonucu, Türkiye’nin, Suriye’nin, Irak ve İran’ın emperyalist zincirde bölgesel zayıf halka haline gelmesi ve bölgesel devrimci süreçte öncü rol oynama tarihi misyonunun Kürdistan halklarına, onun partisine ve müttefiklerine düşmesidir.

Ve elbette şimdi bütün emperyalist merkezler ve başta Türkiye bölgesel devrimci sürece karşı bölgesel “önleyici karşı devrim” peşinde koşuyor. O nedenle halkları hem büyük tehlikeler, hem de büyük bir gelecek bekliyor. Bu ikilemin ilacı ise Apocu ideolojiyi derinlemesine yaymak, ittifakları gerçekleştirmek ve direnişi en yüksek düzeye çıkartmak oluyor.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.