Aktüel Dünya

Aletler, teknoloji ve insan

Doğan Barış ABBASOĞLU

Bilim insanları, modern insanın yakın atalarıyla paylaştığı “homo” geninin karakteristik bir özelliği olarak alet kullanımını gösterir. Bu yaklaşım homo geninin ilk temsilcilerinden bir türün yetenekli anlamına gelen “habilis” adlandırılmasına yol açmıştır.

Teknoloji ve alet kullanımı modern insanın yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Günümüzde modern insan yaşamını sürdürmek, hatta gerekli ve gereksiz faaliyetlerini gerçekleştirmek için olağanüstü düzeyde teknoloji kullanır.

Teknoloji kullanımı insan türünün ayırt edici bir özelliğidir. Dünya üzerindeki hiçbir canlı, alet kullanımı, alet teknolojisi ve kullanımı konusunda bilginin paylaşımını insanlar kadar etkili bir şekilde yapamaz.

Aletlerin icadına klasik yaklaşım

Genel görüşe göre teknoloji konusunda insan türünün gelişimini 2-3 milyon yıl kadar önce yaşanan küresel iklim değişikliği sonucunda yaşandı. Afrika’daki ormanlık alanları geniş otlaklara dönüştüren bu süreçte insan türleri bir yol ayrımına girdi. Geleneksel besin kaynakları yok olan Australopithecineler otlaklarda bulunan sert bitkileri çiğnemelerini sağlayacak büyük azı dişleri ve güçlü çeneler geliştirdi. Aynı durumla karşı karşıya kalan modern insanın ataları ise çeşitli besin kaynaklarına erişimlerini sağlayan taş aletler kullanmaya başladı. Avcılık yapan ve etle beslenen “homo” geni taşıyan bu tür yüksek kalori girdisi sayesinde daha büyük beyinlere sahip oldu ve daha komplike davranışlar geliştirerek uyum kapasitesini güçlendirdi. Australopithecineler ise 1 milyon yıl kadar önce yok oldu.

3 milyon yıldan daha eski aletler

Ancak 2015 yılında Kenya’nın Turkana gölü kıyısındaki Lomekwi arkeolojik alanında bulunan taş aletler bu konudaki teorileri alt üst etti. 3 milyon yıldan daha eski olan bu aletler, insanların direkt atalarının henüz evrimleşmediği döneme ait. Bu aletlerden sonraki en eski aletler arasında o kadar büyük bir zaman farkı var ki bunları direkt olarak birbirleriyle ilişkilendirmek mümkün değil. Ama bildiğimiz tek şey, taş alet kullanımının (tam olarak ne amaçla kullanıldığı tam olarak belli olmamakla birlikte) çok daha eskilere dayandığı.

Lomekwi’den önce de taş aletler olarak değerlendirilen çok eski kalıntılar bulunmuştu. 1970lerde Etiyopya’daki Gona arkeoloji alanında 2,6 milyon yıl yaşında taş aletler keşfedilmişti. Ancak bu kalıntıların yanı sıra hiçbir hominin kalıntısı bulunmaması, bu aletleri insan atalarıyla ilişkilendirememişti. Kenya’daki Batı Turkana’da çıkan 2,3 milyon yıllık Oldowan taş aletleri de bilim insanlarının kafalarının karışmasına neden oldu.

2010 yılında ise Etiyopya’daki Dikika bölgesinde taş aletlerle kesik izleri taşıyan iki hayvan kemiği bulunduğu açıklandı. Zeresenay Alemseged ve meslektaşları tarafından yapılan araştırmada kemiklerin 3,4 milyon yıl öncesine ait olduğu ortaya çıktı. Bu ilk homo geni taşıyan atalarımızın ortaya çıkışından yüzbinlerce yıl önce…

Bu bulgu da tartışmalar yol açtı. Kemiklerin tarihlendirilmesi doğruydu ancak bazı bilim insanları kesiklerin ne zaman yapıldığının belirlenmesinin mümkün olmadığında hareketle alet kullanımı becerisinin sadece “homo” geni taşıyan türe ait olduğu yönündeki kanı korundu.

Tarihi değiştiren tesadüf

Bu durum 2011 yılında kalıcı bir şekilde değişti. Arkeolog ve antropologlardan oluşan bir ekip Turkana gölü çevresinde daha önce 3,5 milyon yıllık bir kafatasının bulunduğu bir noktaya gitmeye çalışırken kayboldu. Araziyi daha iyi görebilmek için bir tepeye çıkan ekip, kazı için daha uygun bir bölgeye ulaştıklarını tespit etti. Ekip sadece birkaç saat içinde taş aletlerin kullanıldığı zemin taşlarına ait olabilecek birkaç kalıntı buldu. Daha sonra çalışmalarını genişleten ekip 140 metrekarelik bir alanda 19 taş alet ortaya çıkardı. Bu aletler daha sonra 3,33 milyon yıl öncesine tarihlendi.

Bu tarihte hem homo geni taşıyan canlılar ortada yoktu, hem de bölge bir otlak değil halen ormanlıktı. Yani bir anlamda bu aletler primatların ağaçlardan inip iki ayak üzerinde yürümeye başlamalarının ardından ellerinin serbest kaldığı ve bu şekilde alet kullanımına başlandığı yönündeki düşünceyi temellerinden sarsıyordu.

Alet kullanımı için büyük bir beyine ihtiyaç yok

Son çalışmalar alet kullanımı ve alet yapımı için gerekli bilişe sahip olmak için primatların büyük bir beyin yapısı taşımalarının gerekli olmadığını da gösteriyor. ABDli ve İngiliz bilim insanlarının şempanzeler üzerinde yaptığı araştırmalar fındık kırmak için taş kullanan primatların, taşların farklı özelliklerinin farkında olduğunu gösteriyor. Yine en yakın akrabalarımızdan biri olan bonoboların da taş alet yapımı konusunda eğitilebileceği de bilimsel çalışmalarla ispatlandı.

Kasım 2016’da da Brezilya’nın Serra da Capivara Ulusal Parkı’ndaki vahşi kapuçin maymunlarının Oldowan aletlerine benzeyen keskin taş yongalar yaptıkları gözlemlendi. Bu türün yaşam alanında kuvarsit taşının bolca bulunması sonucu primat popülasyonun bu becerilerini geliştirdiği düşünülüyor.

İnsanı farklı kılan bilgiyi aktarma kapasitesi

Günümüzde alet yapımını sadece ve sadece homo genine sahip atalarımızla ilişkilendiren yaklaşımın modası geçmeye yüz tutmuş durumda. Bilim insanları daha ziyade basit nitelikte aletlerin primatlar tarafından çok daha öncesinde kullanıldığına gün geçtikçe daha çok ikna oluyor.

Homininleri, primatlardan ayıran en önemli özellik ise deneyle bulunan ve kullanılan taş aletler konusundaki bilginin yeni nesle aktarılması. Bugün birçok arkeolog homininlerin ve muhtemelen diğer primatların taş alet üretimini bağımsız olarak denemiş olabileceğini, ancak icatlarının bir sonraki nesle miras bırakılmadan yok olup gittiğini düşünüyor. 2 milyon yıl önce ise homininler birbirlerine bilgiyi aktarmanın etkili yollarını buldu. Ve insanın doğanın en karmaşık canlısı haline gelme süreci de başlamış oldu.  

* * * 

İnsanı doğadaki diğer canlılardan ayıran nadide özellikleri

İnsanın evrimi 6 milyon yıllık bir geçmişe sahip. Bu süreç Dünya’daki diğer canlılarla karşılaştırıldığında çok nadide özelliklerin gelişmesiyle sonuçlandı. Bunların bazıları ise oldukça ilginç.

Ses tellerimizin gelişimi

Misal insanlar yemek yerken boğulma riskiyle karşı karşıya kalan tek memeli canlıdır. Ses tellerimiz evrimsel süreç içinde daha aşağı inmiş ve bu yapı yutkunurken nefes almamızı imkansız kılmıştır. Bir diğer deyimle evrim insanlar için konuşmanın nefes almaktan daha önemli olduğuna karar verdi.

İnsanlar ses tellerinin aşağıda yer alması nedeniyle çok daha çeşitli sesleri rahatça çıkarabilirler. Diğer primatlarda ise ses telleri yukarıda olduğu için konuşma için gerekli olarak sesleri çıkaramaz.

Deri rengimiz

Atalarımızın bundan 60 bin yıl kadar önce Afrika’nın Ekvatora yakın bölgelerinden uzaklaşmaya başladığı düşünülüyor. İlk insanların deri rengi oldukça koyuydu. Ekvator çevresinde evrimleşen bir tür olarak daha az güneş gören bölgelere göç etmemiz nedeniyle deri rengimiz açıldı. Bu duruma açık deri renginin daha fazla güneş ışığı absorbe ederek vücudun D vitamini ihtiyacını karşılaması neden oldu.

Sosyal yapılar

İlk insanların da karmaşık sosyal ilişkileri vardı. Arkeolojik bulgulara göre insan toplulukları 130 bin yıl kadar önce kaynakları paylaşıyorlardı. Bunu takip eden 50 bin yılda insan topluluklarının 150 kilometre çapındaki bir alan içinde birbirleriyle alışveriş halinde olduklarını da biliyoruz. Geniş alandaki sosyal alışveriş, uyum ve işbirliği insanların evrimindeki en önemli halkalardan biri.

İşe yaramaz Plantaris kası

Günümüzde insanların yüzde 9’unda, hiçbir fonksiyonu olmayan Plantaris diye bir kas var. Bu kas maymunların ayak parmaklarıyla kavrama hareketini gerçekleştirmesine yarıyor. Modern insanlarda artık eller kavrama hareketini tamamen devraldığı için bu kas tam anlamıyla bir israf. Bu nedenle doktorlar vücudun başka yerinde bir ihtiyaç olduğunda bu kası çıkarıp kullanıyor.

EB / Aktüelsanat

portal için içerik derleyici
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.