
“Kaplanın sırtına binenler
oradan inemezler.”[1]
Yaşanan süreç emperyalist dünya savaşının bir parçası iken; Ortadoğu’da yeni bir aşamaya gelindi.
Kriz dönemleri, sermayenin ulusal sınırları aşarak genişlemesini hızlandırır; kuşkusuz bu genişlemenin ekonomi-politik ve askeri boyutları var.
“Küreselleşme”, yerini parçalanmaya bırakıyor; bir yeni-jeopolitik şekilleniyor. “Yeni” jeopolitik eskisinden çok daha karmaşık ve tehlikeli belirsizliklerle dolu…
Söz konusu hâl Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme sürecinin de bir evresi.
Kolay mı? Sürdürülemez kapitalizmin tarihsel krizinin yansıması olarak, özgünlüğü ile emperyalist dünya savaşı Ortadoğu’da tüm şiddetiyle yürütülmekte…
Neo-Osmanlı yayılmacı hayalleriyle T. “C” de bu meselenin bir parçası. Emperyalistler ve vekilleri de Suriye ile Rojava’da meselenin tarafları…
Tam da bu ufukta, çok büyük bir siyasal depremin yaşandığı Suriye hakkında yazmamak mümkün mü?
Belirsizlik girdabında çalkalanan Suriye’de olup bit(mey)enler yakın ve uzak geleceği(mizi) belirleyecek. Milyonlarca insanla Ortadoğu’yu doğrudan etkiliyor, etkileyecek.
Kimilerine spekülasyon gibi gelse de “HTŞ’nin Suriye’yi ele geçirmesinden önce Trump, Putin’e açık bir takas önermiş olabilir: Doğu Ukrayna’yı al, üslerin haricinde Suriye’yi ver.”[2]
Dünya genelinde de Suriye’de kazanan T. “C” diyenler çoğunlukta olsa da, kazananlar listesinin başına İsrail ve ABD’yi yerleştirmek gerek.
Bunun bir diğer artısı da, “Kazananların kurtarıcılar değil, takım elbise giymiş eski El Kaide savaş lordları olduğu, dünya liderleriyle el sıkıştığı ve devleti kendi mezhepsel imajlarına göre yeniden şekillendirdiği, bir gerçeklik”…[3]
“Nasıl” mı?
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 2025’in Mayıs’ındaki açıklamasında Suriye’de topyekûn bir iç savaşın “birkaç ay değil birkaç hafta uzakta” olabileceğini söylemiş ve ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford da eklemişti: İsrail ve Türkiye, Suriye’de çatışabilir. İsrail de iç savaşa sürüklenmiş bir Suriye istiyor… İsrail-Türkiye çatışması riski var, ülke Libya’ya dönüşebilir, el-Şara bir suikast kurbanı olabilir! İsrail doğuda Kürtlerin bağımsızlıklarını ilan etmesine yardımcı olabilir. Aynı şekilde Dürzîlerin güneyde ve Alevîlerin kuzeybatıda bağımsızlık ilan etmesini isteyebilir. Ve böylece ülke bölünmüş olur.[4]
Cihatçı ‘Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) lideri Muhammed Colani’nin yönetimi ele geçirdiği Suriye’de iç savaşa dinamikleri tekrar harekete geçiyor.
Şam yönetimi ülkedeki kontrolünü artırmaya çalışırken, ABD’nin “Ortadoğu Valisi” Tom Barrack’ın gelişiyle hem kuzeyde hem güneyde krizler patlak verdi.
ABD ve İsrail’in bölgedeki gerici rejimlerle birlikte kaosa sürüklediği Suriye’yi yeniden dizayn etme çabası, kanlı bir biçimde sürüyor. HTŞ’nin Dürzîlere saldırmasıyla İsrail, Şam kapısını araladığı Heyet-i Tahrir’e sınırı gösterdi. Güneyindeki Süveyda’da çatışmalar sürerken Şam’a saldırı düzenledi.
İsrail ordusu Şam’da Colani’nin sarayını ve Savunma Bakanlığı’nı bombaladı.
İsrail, zayıf bir Suriye istiyor. Merkezi yönetimin hâkim olamadığı, egemenliğini kuramadığı bir ülke istiyor ve bunu da aşağı yukarı elde ediyor.
Aslında Şam hükümetinin meşruiyeti de tartışmalı; Colani hem kendisini iktidara taşıyan güçlerin elinde bir rehine, hem de bu durumdan çıkmak için “nafile denge” arıyor. Çünkü BAAS rejimi yıkılıp, ondan farksız HTŞ’ye teslim edilse de, Suriye hâlâ küresel güçlerin “Kurtlar Sofrası”ndaki “av”!
* * * * *
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun, bir çöküş ve iç savaş tehlikesine işaret ettiği “yeni” Suriye’nin HTŞ yönetiminde üniter bir devlet olması, T. “C”nin başlıca talebi. Ancak Kürtler, Alevîler, Hıristiyanlar ve Dürzîler gibi birçok etnisite ve inanç grubu Suriye’nin bir Arap ya da İslâm devleti ilan edilmesini kabullenmiyorlar.
- “C” nin asıl kaygısının Rojava olduğu bir “sır” değilken; Kürtler öz-yönetim taleplerinin karşılanmasında ısrarlılar. Yani Ortadoğu’nun yakın geleceği, Kürt halkının kendi kaderini tayin yolunda atacağı adımlar ile Filistin meselesine endekslenmiş durumda olunca mesele daha da giriftleşiyor.
Örneğin ABD ile İsrail’in yeni dizaynı ile devrilen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ardından yönetime getirilen HTŞ güçlerinin bölgedeki azınlıklara yönelik saldırıları sürüyor.
Cihatçı güçler, bölgede mezhepçi ve gerici politikaları hâkim kılmaya çalışırken, arkasına sığındıkları ‘istikrar’ bahanesiyle bölge halkları arasındaki savaşı körüklemeye de devam ediyor.
‘Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ (SOHR), HTŞ’ye bağlı güçlerin gerçekleştirdiği beş ayrı katliamda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 311 sivilin katledildiğini aktardı.[5]
Oysa Colani, kendisini “geçici yönetimin” Devlet Başkanı ilan ettikten sonraki ilk ulusa sesleniş konuşmasında “kapsayıcılık” ve “yeniden inşa sürecinde diyalog” mesajları[6] vermişti. Lakin hiçbir şey mesajlardaki gibi olmadı.
* * * * *
HTŞ’nin 8 Aralık 2024’de yönetimine el koyduğu Suriye’de siyasi düzlem, kırılganlığını hep korudu.
Şam’daki cihatçı yönetimle Rojava’daki Kürt güçlerin anlaşması yerine getirilmedi. Güneyde işgalini sürdüren İsrail’in desteklediği Dürzîlerle Şam’a bağlı gruplar arasında çatışmalar sonrası belirsizlik derinleşti. Alevîlerin çoğunlukta olduğu kıyı şehirlerde yaşanan katliamlar sonrası tansiyon daha da yükseldi.
Alevî köylerine yönelik baskılar artarken, önce kamu kurumlarında işten çıkarmalar, ardından ağır sokağa çıkma yasakları uygulandı. Giderek artan tehditlerin ardından, Lazkiye kırsalında bulunan köylerde toplu katliamlar yaşanmaya başladı.[7]
Azınlıklar diken üstündeyken; cezasızlığın suçların tekrarlanmasını teşvik ettiğini ve Suriye’nin toplumsal barışını hedef aldığını vurgulayan SOHR, ülkenin iç savaşın eşiğinde olduğunu belirterek, “Alevî toplumu çaresiz durumda olduğu” ve “gerilimin daha da tırmanabileceği” uyarısı yaptı.[8]
* * * * *
“Kenarda durmayacağız, Dürzîleri savunmaya devam edeceğiz,”[9] kararlılığıyla HTŞ güçlerini vuran İsrail, ABD’nin Suriye politikasının biçimlenmesinde aktif rol sahibi. Üstelik, ABD için de öncelikli olan Kürtler ya da Dürzîlerin değil, İsrail’in güvenliği. “Başından beri de Suriye’de İsrail’in çıkarları ve güvenliğine endeksli olarak ele alındı. İsrail açısından ise mesele hâlâ İran, Suriye de buraya giden bir yol. Bu sebeple de Suriye’nin kendisini savunabilecek bütünlüklü bir devlet olmasını istemiyor. Dilediği zaman Suriye hava sahasında istediğini yapabilmek istiyor. Bunu yaparken de müdahale araçları üretmesi lazım, Kürtleri ve Dürzîleri Suriye’ye sürekli müdahale edebilecek bir kanal olarak konumlandırıyor.
Bu her şeyden önce Suriye’yi Lübnan’laştırır, etkili bir devlet olmaktan çıkarır. Bunu Kürtler ve Dürzîlerin bazıları kendi pozisyonlarını güçlendirecek bir oyun olarak görebilirler ama özünde İsrail’in dertleriyle onların dertleri aynı değil. İsrail kendi stratejisine uygun şekilde bölgede kırılgan devletler istiyor.”[10]
“Neden” mi?
‘Haaretz’den İtai Anghel, “İsrail, sadece konuşmak ve vaatlerde bulunmakla kalmamalı; Kürtlere yardım etmelidir,”[11] derken -artık!- görülüp, kavranması gerek: “Kürt hareketinin Suriye’deki başarısı, kazanımları (cesareti, fedakârlıkları asla küçümsemeden), bölge jeopolitiği içinde, ABD ve İsrail’in iradesine endekslidir.”[12]
Bunu inkâr etmeden, “Suriye’nin geleceği söz konusu olduğunda, artık ‘toprak bütünlüğüne saygı’ gibi sosyolojik sınırları yok sayan bir örtüden çok, bu sınırların hukukunu dikkate alan yeni bir dil, söylem ve politika gerekiyor. Suriye’nin ‘ulusal sınırı’ içinde kalan toplulukların hukukunu güvence altına almayan ‘ulusal sınır’cı tahayyüller, Suriye’yi olsa olsa kendine yeni bir ‘tebaa’ yaratmayı arzu eden bir tür imparatorluk tahayyülüne eklemleyebilir. Bunun da belki politik dünyada bir karşılığı olabilir ama sosyolojik karşılığı yoktur. Dahası barış içinde birlikte yaşam sağlaması imkânsız olduğu için, yeni gerilimlere de davetiyedir. Şu sıralar Suriye’nin sosyolojik sınırlarından yani ötekilerinden yükselen çığlıklar da buna işarettir,”[13] diyen Şükrü Aslan’a kulak verilmelidir.
Gerçek şu: “HTŞ lideri Ahmet el Şara, Üniter ve Şer-î siyasetle Suriye’yi yönetemez! Bugün de Ortadoğu’nun barış anahtarı Suriye ise Suriye’nin barış anahtarı artık Kürtlerdir! Kürtsüz Suriye’de barış ve çözüm olmaz!”[14]
* * * * *
Ancak! Bunun bir de T. “C” açısından “hayati” önem taşıyan Rojava meselesi var.[15] Yani T. “C”nin Suriye’ye ilişkin jeopolitik yönelimlerinde -diyalektik anlamda- birbirine zıt iki ana dürtü belirleyici: “Genişleme arzusu ve bölünme korkusu”…
İlerlemeden önce bir parantez açmalı: T. “C”nin Kürtlerle girdiği yeni “süreç”te, ayağının altındaki zemin kaymakta olan iktidar blokunun pozisyonunu tahkim etme, Tayyip Erdoğan’ı bir kez daha Cumhurbaşkanı seçtirme, yeni Anayasa için Kürtlerin rızasını devşirme vb. “hesapları”nın ötesinde, Suriye üzerinden Ortadoğu’nun yeniden dizaynı operasyonuna müdahil olma kaygısının payı büyük. Kürtlerin Suriye’deki pozisyonunun müphemliği, T. “C”nin hep kırılgan olagelmiş “beka” sorununu daha da kırılganlaştırıyor. Bunu Kürt hareketinden gelen karmaşık sinyallerle de teyit etmek mümkün:
Pozisyon 1: “[Abdullah Öcalan:]Türkiye büyük bir demokratizasyon sürecine giriyor. Ancak çocuk olan bunu anlamaz. Stratejik üstünlük Türkiye’ye geçiyor. Stratejik üstünlüğü İsrail’e verelim mi, ne diyecek bu lafazan kalemşörler? Kürt gerçekliği kimle ilişki kurarsa, İsrail’le, İran’la, stratejik üstünlük ona geçer. Ülkemiz Türkiye diyoruz, burayla hareket ediyoruz, e sen niye karşı çıkıyorsun? Ortadoğu’da sana stratejik üstünlük geliyor. Bunu hegemonya anlamında söylemiyorum, moral değerler açısından söylüyorum.”[16]
Pozisyon 2: “Berlin’deki Yahudi-Kürt Kongresi, komplocu zihinlerin öne sürdüğü gibi bir “piyonlaştırma” değil, halkların ortak mücadelelerinin ve tarihsel acılarının buluşturulmasıdır. Kürt siyaseti, komplo korkularına teslim olmak yerine cesurca ilişki kurmalı, evrensel değerler temelinde özgürlük ve demokrasi mücadelesini büyütmelidir.”[17]
Ortadoğu’nun kendine has sıcak gündemi, anlık değişen dengeleri baş döndüren hızla alt üst ederek içine çekerken ve bölge coğrafyasında denklem her zamankinden de karmaşık, saha toz dumanken; pazarlıkların, ittifakların, hesapların iç içe geçtiği tabloda, “Nasıl” mı?
Suriye Demokratik Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi, “Sayın Öcalan’ın çağrısı PKK’yeydi, doğrudan bizim bölgemiz için değildi. PKK ile Türkiye arasında barışın sağlanması, bölgemiz üzerinde de etkili olacaktır,”[18] derken; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “SDG/YPG’nin Suriye yönetimi ile 10 Mart 2025’de imzaladığı mutabakat zaptına riayet ve gereğini harfiyen yapması, aksi hâlde Ankara ile Şam’ın ortak iradesiyle askeri müdahalenin kaçınılmaz hâle geleceği herkesçe bilinmelidir,”[19] ifadelerini kullanması gibi.
Kaldı ki, Şam-Rojava arasındaki 8 maddelik anlaşmanın dördüncü maddesinde yer alan “Suriye’nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havaalanı, petrol ve doğalgaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devletinin yönetimine entegre edilmesi,”[20] ifadesindeki üzere, “katılmak” değil “entegre” vurgusu yapılmıştı.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın, “Kuzey ve Doğu Suriye ile Şam arasından bir anlaşma yapıldı. Bu bir başlangıçtır ve olumludur. Bu Kuzey ve Doğu Suriye halklarının mücadelesi ile oldu,”[21] diye betimlediği sözleşmede “entegre” teriminden ne anlaşıldığı ise iki taraf açısından “niyet”e bağlıydı.
Kaldı ki Şam yönetimi, Kürtlerle olan sorununu ötelese de, “Kuzey Suriye”yi soru(n) olarak gördüğünü inkâr etmedi hiçbir zaman… Çünkü Ortadoğu’daki dört parçalı sömürgeden birisiydi orası da!
Bu hakikâti, tarihi anlamak için resmi anlatıların ötesinde nesnelliğe, yani somut duruma dair net yanıtlar verilmelidir; en alttakilerin tarihini yapmaya başladığı gerçeğini “es” geçmeden.
Vurgulayayım: KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan’ın, “Rojava Devrimi’nin Ortadoğu ve insanlığı aydınlattığı”nı[22] ifade ettiği Rojava bir “ulusal inşa” sürecidir. Çoğunlukla sunulduğu üzere “XXI. Yüzyıl Devrimi” olmasa da, tabanın, sıradan insanların yürekten desteklediği, katıldığı Rojava pratiği, tarihlerini kendi elleriyle yazma kararlılıklarını sergilemektedir Kürtlerin…
“Yani, sıradan halkın da bir tarihi olduğu, belki de değişim veya devamlılık bakımından tarihsel süreçte sandığımızdan daha belirleyici bir rol oynadıkları anlayışı. Sanırım bu yeni vurgu, daha bilinçli bir demokratik toplumun ortaya çıkmasıyla ilgili. Tarih artık sadece krallar ve metresleri, başbakanlar, savaşlar, yasalar ve parlamentodaki tartışmalarla ilgilenmiyor,”[23] diyen Christopher Hill’in uyarısındaki üzere.
Emperyalist güçlerin müdahaleleriyle bir satranç tahtasına dönüşen Ortadoğu’da süregiden savaşta bir sonuca, çözüme ulaşılamadığı gibi, Ortadoğu sahası artık savaşın ve siyasetin hamle sahasına dönüşmekte. Burada Marksist-Leninistlere düşen, bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etme girişimlerine prim vermeksizin, bölge halklarının kendi yazgılarını ele alma, emperyal politikalardan bağımsız biçimde kardeşleşme çabalarına destek olmaktır.
Emperyalizmin “Her yere özgürlük değil, egemenlik eğilimi götüren malî sermayenin ve tekellerin çağı” olduğu vurgusuyla V. İ. Lenin’in, “Emperyalizm, hem dış, hem de iç siyasette demokrasiyi yıkmaya doğru, gericiliğe doğru mücadele eder. Bu anlamda emperyalizm söz götürmez bir biçimde genel olarak demokrasinin, bütün demokrasinin inkârıdır,”[24] saptamasının “gölgelendiği” koordinatlarda Kürt meselesi de uluslararası boyut kazandı.[25] Gerçekçi bir değerlendirmeyle Suriye’de barışın uzakta olması yanında, daha büyük bir savaş potansiyelini de içinde taşıdığı görülmeli.
16 Eylül 2025 20:42:18, Çeşme Köyü
N O T L A R
[*] Kaldıraç, No: 291, Ekim 2025…
[1] Çin Atasözü.
[2] Dan Glazebrook, “Putin, Suriye Pazarlığı mı Yaptı?”, Birgün, 30 Aralık 2024, s.11.
[3] Fuad Walid Itayim, “Suriye’yi Yönetenler Takım Elbiseli Cihatçılar”, Birgün, 10 Şubat 2025, s.10.
[4] Eray Özer, “Eski ABD Büyükelçisi’nden Suriye Analizi: Libya’ya Dönüşebilir”, 21 Mayıs 2025… https://t24.com.tr/haber/eski-abd-buyukelcisi-nden-sasirtici-suriye-analizi-israil-turkiye-catismasi-riski-var-ulke-libya-ya-donusebilir-el-sara-bir-suikast-kurbani-olabilir,1240473
[5] “Cihatçılar Vahşet Saçıyor”, Birgün, 9 Mart 2025, s.6.
[6] “Cihatçılar Suriye’yi Yağmaya Açacak”, Birgün, 1 Şubat 2025, s.11.
[7] “Suriye’deki yakınlarıyla görüşen bir Arap Alevî yurttaşımızdan Suriyeli Alevîlerin durumunun Gazze ile kıyaslanmasını dinliyorum: ‘Gazze’de ölüyorlar. Suriye’de bizimkileri korkunç işkencelerle öldürüyorlar. Telefonda oğlunu kızını arıyorlar, konuşurken adama sıkıyorlar. Hıristiyanlara tehdit var ama Alevîlere farklı. Doğrudan ve bir an önce yok etmeye yönelmiş durumdalar. İnsanlarımız kaçıyor. Zengin olanlar Katar’a, Dubai’ye kaçıyor. Olan köylerde sıkışmış yoksul Alevîlere oluyor’…” (L. Doğan Tılıç, “Suriye, Alevî Katliamı ve Ensar!”, Birgün, 11 Mart 2025, s.3.)
[8] Umut Can Fırtına, “Azınlıklar Diken Üstünde”, Birgün, 11 Mart 2025, s.11.
[9] “Süveyda’da Kırılgan Ateşkes”, Birgün, 16 Temmuz 2025, s.11.
[10] Fehim Taştekin, “Yeni Süreç Suriye’de Paradigma Değişikliği”, 9 Mart 2025… https://www.birgun.net/makale/fehim-tastekin-yeni-surec-suriyede-paradigma-degisikligi-605720
[11] İtai Anghel, “İsrail Hayatta Kalma Savaşlarında Kürtleri Terk Etmemelidir”, Haaretz, 27 Aralık 2024… Aktaran: L. Doğan Tılıç, “Suriye’de Matematik”, Birgün, 24 Aralık 2024, s.3.
[12] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Süreç’ Üzerine Notlar”, 28 Temmuz 2025… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/surec-uzerine-notlar-2421790
[13] Şükrü Aslan, “Sosyolojik Sınırlar ve Suriye”, Birgün, 8 Ocak 2025, s.8.
[14] Sinan Çiftyürek, “HTŞ’nin Şeriatçı Çuvalına Halklar ve İnançlar Mızrağı Sığmaz!”, Yeni Yaşam, 18 Mart 2025, s.10.
[15] Bkz: i) Temel Demirer, “Kobanê Bizimdir, Biz Kobanê’yiz!”, 14 Ekim 2014… https://temeldemirer.blogspot.com/2014/10/kobane-bizimdir-biz-kobaneyiz.html ii) Temel Demirer, “Volokolamsk Şosesi’nin Kürtçesi: Kobanê”, Güney Dergisi, No:71, Ocak-Şubat-Mart 2015… iii) Sibel Özbudun, “Kobanê’nin ‘Biz’imle Ne Alâkâsı Var?”, Kaldıraç Dergisi, No:161, Kasım 2014… iv) Temel Demirer, “Ortadoğu’da T. ‘C’nin Hâli ve Rojava”, Kaldıraç Dergisi, No:176, Mart 2016… v) Temel Demirer, “Ortadoğu ve Rojava ya da Tehditler ile İmkânlar”, Kaldıraç Dergisi, No:159, Eylül 2014… vi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Ortadoğu’nun Suriye’si ile Rojava’sı”, Görüş, Şubat 2025… https://temeldemirer.blogspot.com/2025/02/ortadogunun-suriyesi-ile-rojavasi.html vii) Temel Demirer, “Savaş ve ‘Barış(sızlık)’ın Ortadoğu’su ile Rojava Deneyimi”, Newroz, Ocak 2016… https://temeldemirer.blogspot.com/2016/01/savas-ve-barissizlikin-ortadogusu-ile.html viii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Emperyalizm, T. ‘C’ ve Afrin”, Kaldıraç Dergisi, No: 199, Şubat 2018…
[16] Ruşen Çakır, “Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile Ne Alıp Veremediği Var?”, 15 Haziran 2025… https://medyascope.tv/2025/06/15/rusen-cakir-yazdi-ocalanin-israil-ile-israilin-ocalan-ile-ne-alip-veremedigi-var/
[17] Mecit Zapsu: Berlin’deki Yahudi–Kürt Kongresi ve Yanlış Okumalar, 16 Eylül 2025… https://nupel.tv/mecit-zapsu-berlindeki-yahudi-kurt-kongresi-ve-yanlis-okumalar/.
Bu kadar da değil: “7 Eylül 2025’te Berlin’de gerçekleşen ‘Tarihin ilk Yahudi- Kürt Kongresi’, bir diaspora buluşmasından çok, Siyonist kongre geleneğinin modern bir buluşması gibi durduğunu söyleyebiliriz. Yahudi-Alman Değerler Girişimi ve Almanya Kürt Toplumu’nun organize ettiği etkinlik, Alman hükümeti ve İsrail Büyükelçiliği’nin katılımlarıyla gerçekleşti…
Kongrenin ana hedefi Kürtleri İsrail ile stratejik ittifaka teşvik etmek; zira kongrede öne çıkan mesajlardan birinin ‘Kürtlerin çıkarı İsrail ile hareket etmek’ olması bunu ele veriyor…
“Demokratik Birlik Sözleşmesi”ni inşa edemeyen Türk devleti için İsrail-Kürt ittifakının hangi sonuçlara yol açacağı kulaklara küpe edilerek hızla adım atılmalıdır. Fırtınayı görmezden gelip limana demir atılmazsa, dalgalar gemiyi batıracaktır. (Nesrin Akgül, “Yahudi- Kürt Kongresinin Düşündürdükleri”, 15 Eylül 2025… https://yeniyasamgazetesi9.com/yahudi-kurt-kongresinin-dusundurdukleri/)
[18] “Mazlum Abdi: Öcalan’ın Çağrısı PKK’yeydi”, 28 Şubat 2025… https://www.avrupademokrat5.com/mazlum-abdi-ocalanin-cagrisi-pkkyeydi-dogrudan-bizim-bolgemiz-icin-degildi/
[19] “Bahçeli’den Rojava’ya Tehdit:”, 2 Eylül 2025… https://nupel.tv/bahceliden-rojavaya-tehdit-ankara-sam-ortak-askeri-mudahalesi-kacinilmaz-hale-gelebilir/
[20] Mehmet Ali Çelebi, “Anlaşma ve HTŞ Anayasası”, Yeni Yaşam, 27 Mart 2025, s.9.
[21] “Cemil Bayık: Ateş Altında Kongre Olmaz”, Yeni Yaşam, 18 Mart 2025, s.6.
[22] “Rojava Kader Belirleyici Alan Oldu”, Gündem, 20 Temmuz 2016, s.12.
[23] Christopher Hill, Marksizm ve Tarih, Hazırlayan: Aynur Toraman, çev: Aynur Toraman-Elifcan Karacan, Kor Kitap, 2017, s.119
[24] V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 1979, s.47-48.
[25] “ABD’nin yüz yıllık diktatörlerin aşılmasındaki rolünü olumlu görüyorum. ABD karşıtlığı yapmıyoruz. ABD ile görüşme ve demokratik işbirliği olabilir… Bush’un son zamanlarda diktatörlerin aşılması yönünde bazı değerlendirmeleri yanlış değildi. Bizi terör örgütleriyle kıyaslamasınlar.” (Abdullah Öcalan, İmralı savunmalarından)
“Biz peşmergeye ulusal çıkarlarımız için destek veriyoruz.” (Barack Obama)
“Bölgesel liderlik özgücüne dayalı olarak, en iddialı konuma gelecektir. Özellikle Kürtlerin bölgesel dostluğu, bölgesel gücüne büyük katkı sağlayacaktır. Tarihte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de Kürtlerin bu rolü Ortadoğu’da haklı ve güçlü olmanın temeli olacaktır. Stratejik bir tehlike olarak görülmekten çıkıp dayanılan temel bir güç hâline gelecektir… Bu temelde Balkanlar’dan Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya kadar güçlenmenin yolu açılacaktır.” (Abdullah Öcalan)
“Şunu herkesin bilmesi gerekiyor; biz, ABD’nin Kürdistan’da, bölgede kendisine göre istikrar yaratmasına bir şey demiyoruz. Kendi çıkarlarına göre düzenleme yapabilir…” (PKK Başkanlık Konseyi Üyesi Cemil Bayık)
“ABD, sadece Irak’ta değil, Suriye ve İran’da da rejimi değiştirmek istiyor. Peki hem Suriye’de, hem de İran’da -en azından belirli bir süre- birlikte çalışabileceği güç kimdir? Biziz.” (Cemil Bayık)
“Kesinlikle şimdiye kadar direk bir ABD kurumuna ve kişilerine yönelik eylemlerimiz olmamıştır ve hedef seçilmemişlerdir.” (Abdullah Öcalan, 15 Ağustos 1995) (aktaran: “Orta Doğu’da Emperyalizm ve IŞİD Terörü”, 28 Eylül 2014… http://ozgurluk-yolunda.blogspot.com.tr/2014/09/orta-doguda-emperyalizm-ve-isid-teroru.html)