
Devrimci Tutsaklarla Dayanışma
Önceki gün Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu’nun düzenlediği bir etkinlikteydik. 100 civarında bir katılımla Stuttgart’ın ormanlarında bir araya geldik. Piknik atmosferinin egemen olduğu koşullarda gerçekleşen buluşmanın teması “Devrimci tutsaklarla dayanışma” idi. Toplantıda, benim de hapishane ve tutsaklık bahsine felsefeden bakan bir sunumum oldu. Merak edenler için sunumdan bir kaç temayı burada da paylaşmak istiyorum.
Hapishane, kriminal bir konu ve sorun değil aktüel, tarihsel ve evrensel bir sorundur. Burjuvazi ve egemen sınıflar, böylesi evrensel boyutu olan bir sorunu sürekli marjinal özellikleriyle göstermek istiyor. Tutsaklık ve hapishane meselesi, sınıfların varlığı ve mülkiyet sistemi ile doğrudan ilgilidir. Bu noktadan bakıldığında yalnızca politik tutsakların veya devrimci tutsakların değil bütün toplumun ve insanlığın merkezi bir sorunu olarak vardır.
Suç, Toplum ve Bilim
Hapishaneler, yalnızca yüksek güvenlikli binalardan ibaret de değildir. Adliyeler, karakollar, hukuk kurumları, hukuk fakülteleri, ideolojik eğitim kurumları da bunun bir uzantısı ve bileşenidir. Hukuk kurumlarını, duruşma salonlarını, savcı ve savunmayı, aynı zamanda bilimi, politikayı, felsefeyi ve sanatı da etkiler, onlara yön verir. Örneğin hukuk, hapishane ve sanat konusu üzerinde düşünmek ilginç olabilir. Gerçekçi sanat, mahkeme tutanaklarından ve duruşma salonlarından elde edilmiştir, denilir. Marx’ın da işaret ettiği gibi pekçok fizik bilimleri ve sosyal bilimler “suç” sayesinde gelişmiştir. Paranın sahte olduğunu tespit edecek cihazların icadı, bilimi mobilize eder.
Marx ve Marksizme göre idam cezası, suçu önlemez. Hapis yatırma cezası da suçu önlemiyor. Bunlar bin yıllardır test edilmektedir. Dolayısıyla ceza teorisi açısından ölen, kırılan, dökülen değil yaşayan insan temel alınmalıdır. Ölen ölmüştür, geri getirilemez ama yaşayan yaşama dönebilir. Tutsaklara, politik olsun olmasın buradan bakılmalıdır. Kaldı ki politik olmayan hiç bir şahıs, sınıf, çevre, kurum bulunmuyor.

Suç ve Ceza Teorileri
Suç ve ceza teorileri, sınıfsal bir öz taşırlar. Bu yüzden de sınıflı toplumlarda ve şartlarda hiç bir teori tarafsız değildir. Buna göre hukuk devleti, hukukun üstünlüğü gibi klişeler, kitleleri manipüle etmek için icat edilmiştir. Öncekiler gibi “Kuyu tipi” denilen yeni hapishaneler de hukuk devleti denilen toplumlarda inşa edilmektedir. Kavramlar elbette ki, ideolojiktir. Suç ve ceza da öyle. Kapitalizm koşullarında proletaryanın politik hareket tarzına suç deniliyor. Yani proletarya için meşru olan burjuvazi için gayrimeşru oluyor. Öte yandan burjuvazi için meşru olan da proletarya için gayrimeşrudur.
Öte yandan bir soru: Politik tavır neden suç olsun ki? Suç ise “politik suç”, hakları ve özgürlükleri geliştiren bir suçtur! Bu suç meşrudur! Bu yüzden de pekçok politik mahkum asla af dilememiş, pişman olmamıştır. Pir Sultan’ın direnişini örnek vermekle yetiniyorum. Marksist teori açısından nihayetinde suçu, birey değil sınıflı toplumun kendisi üretir. Birey yalnızca suçu işler. Suçlu, birey değil toplumdur. O halde ıslah edilmesi, eğitilmesi gereken sınıflı toplumun kendisidir.
Burjuva Suç Teorisi
Sunumda “burjuva suç teorileri”ne de değindik. Hegel, suçu hakkın ihlali, yadsınması ve inkarı olarak görüyor ve cezayı da suçun inkarı, yadsınmanın yadsınması olarak düşünüyor. Bilindiği gibi yadsımanın yadsınması, diyalektiğin temel ilkesidir. Hegel’in bu burjuva ilkesini, Marx proleter bir ilkeye dönüştürür ve mülksüzleştirenler mülksüzleştirilir, der. “Düşmanla savaş hukuku” da Hegel’in katı devlet anlayışının gücüne paralellik arz eder. Bu düşüncelerin başını çeken de yine birer Alman hukuk filozofları olan Gunter Jacobs ve Karl Scmihtt’tir. Burjuva hukukunun da hapishanelerin de mimarı, Avrupa’dır. Güya Avrupa özgürlükler toplumudur.
Avrupa’nın marifetini anlamak için Büyük Kapatma ve Foucault bahsine de girildi. Bentham’ın, 1785’te çizdiği panoptikon hapishane inşa modeli son derece kritiktir. Foucault, 1656’da Paris’te kurulan Genaral Hospital’dan ve Bentham’ın panoptikon binasından günümüz hapishanelerine gelindiğini ileri sürüyor. Suçlu olmayan suçlu sayıldı, deli olmayana deli denildi. Alışık kültüre uymayana anormal denildi. Eşcinseller aşağılandı. Bunlar hukukla yasa altına alındı. Şimdi her taraf mobesa. Panoptikon yalnız mahkumlar için değil tüm toplum için…
Hapishaneler ve Kavramlar
Hukuk, hapishane ve tutsaklık konusu kavramsal açıdan da önem arz eder. “Genel af”, “tutsaklarla özgürlük”, içerde dolarda hücreleri parçala”. “yargısız infazlara hayır” türünden taleplerin, çözüm olup olmadığı tartışma kaldırır. Bununla birlikte tutsakların sesi olmak, onlarla sürekli diyalog içinde olmak, maddi ve manevi olarak dayanışma içinde bulunmak gerektiği açıktır. Yine de hapishane kurumunu ve tutsaklık sorununu ortadan kaldıracak olanın komünist karakterli bir devrimin olacağı açıktır.
Suçluyu yaşama döndürmek ifadesi sorunludur. Hangi yaşama. Burjuva, feodal yaşamamı. Burada devrimci, demokratik bir yaşam önerilmelidir. Tutsakların yaşama kazanılması, onları böylesi bir pozisyona iten dünyanın değiştirilmesi anlamına gelir. Yalnızca politik mahkumların yaşaması değil adli mahkumların da yaşama kazanılması önemlidir. Nitekim adli denilen mahkumlar da siyasidir. Politik mahkumların değişik bir formudur.
Hapishaneler, komünistler için okul oluyor. Burjuvazi için de okuldur. Orada mahkumları kendi resmi ideolojisine göre eğitmek istiyor. Bu yüzden, bir okul bir çok hapishane kapatır denilmesi normaldir. Okulun işlevini de pek güzel açıklamaktadır. Kapitalizm koşullarında, dışarısı da acık hapishanedir.
Tutsaklık, Haklar ve Özgürlükler
Hegel’e göre ceza, suçun bedelidir ve meşrudur. Oysa bedel olduğu doğrudur ama meşru değildir. Çünkü bu bedel, kullandığımız hak ve özgürlüklerin bedelidir. Bedelini ödemediğimiz hiç bir hak ve özgürlüğü kullanmadığımızı bilmeliyiz. Bu gerçeği, tutsaklarla dayanışma kampanyalarında kitlelere götürmek lazım gelir. Kitleler geri bilinç nedeniyle, pekçok kişi ve çevre gibi bedel ödememiş olabilir. Tutsaklık, ödenen bedelin tek tarzı değildir. Sürgünlük, göçmenlik, siyasi yasaklılık, ve devlet baskısına maruz kalmak….
Tutsaklık: Canlı, Yerel ve Evrensel Bir Sorun
Tutsaklık ve hapishane sorunu aktüel, canlı, acil ve ulusal bir sorundur. Kriminal bir mesele değildir. Acil ve ulusal olduğu kadar aktüel ve evrensel bir sorundur. Komünistleri tutsak edip zindanlara doldurmak, esasta emekçi sınıflara ve dünya proletaryasına güçlü bir mesajdır, onlara tehdit ve gözdağı vermektir. Yoksul köylüleri, kadınları, gençleri, ezilen insanları baskılamak içindir. Komünistleri tutsak etmek, aynı zamanda sanatçılara, aydınlara, bilim adamlarına, filozoflara da korku mesajları vermektir. Dolayısıyla tutsaklık ve hapishane sorunu yerel ve yalnızca bir grup devrimci ya da adli insan sorunu değildir. Evrensel insan hakları sorunudur. Bu yüzden, tutsaklarla dayanışma deyince insan olan herkesin, soruna sahip çıkması, onun bir parçası gibi hareket etmesi gerekir.