
11 madde ile faşizm
Kısa süre önce yaşamını yitiren Umberto Eco, tek alana yerleştirilemeyecek isimlerden. Hukuk öğrenimini yarıda bıraktıktan sonra Ortaçağ felsefesi ile ilgilenen ve bugün en önemli Ortaçağ uzmanlarından kabul edilen Eco, “Gülün Adı”, “Foucault Sarkacı”, “Önceki Günün Adası” vb. yapıtlarıyla da göstergebilimci, eleştirmen, romancı yönünü ispatlar. Bu önemli düşünür, bundan tam 22 yıl önce “faşizm” üzerine bir makale hazırlar. Bu makale de faşizmin ne olduğu”, nasıl anlaşılacağına dair “evrensel” ölçüleri belirler. Zaman ve mekan farketmeksizin her koşulda nasıl aynı emarelerle belirdiğini anlatmaya çalışıp, totaliteryanizm ile faşizm arasında seyreden ince çizgiye açıklık getirir. Eco’nun belirttiği genel özelliklere bakınca, ülkemizde faşizm yerine ultra faşizmin yaşandığını söylemek mümkün… “Görmeden inanmam” diyenler için aşağıya madde madde alacağım; varın siz belirleyin faşizmin boyutunu. Şimdi özetlersek:
1- Gelenek fetişizmi
Buyurun sabah-akşam Osmanlı diye tutturanlara, kılıç sallayan ecdad aşkı ile tutuşup kapitalizmin hasını yaşayanlara şöyle bir göz atın. Geçmişin belli bir dönemine kutsiyet ve onu restore etme sevdası ile siyaset yürütmenin sonuçlarından bahsetmeye gerek var mı?
2-Aklı kötülemek
Bu noktada duygular esastır. Öyle ki “faşist olunacaksa da en iyi biz faşist oluruz” denilecek kadar duygusaldır. Tüm duygular çarpıtılıp, yönlendirildiğinden öz-biçim çelişkisi barizdir. Akıl mahkum edilir.
3- Entelektüelizm ve kültür düşmanlığı
Kendi yarattığı kofti aydının dışındaki aydın ancak “beşinci kol faaliyeti yürüten bir ajan” veya “mankurt” olabilir. Ayrıca aydın değil, teröristtir! Sadece barış isteyen akademisyenlerin başına gelenlere bakarsak bu madde açıklanmış olur. İktidarın akademi-aydın ve bilgiye düşmanlığı yapısaldır. Öyle dönemsel değildir.
4- Liderden farklı düşünmeyi ihanet olarak görme
Geçmiş yıllara oranla, özellikle 15 Temmuz sonrası, farklı düşünme işi ve ihanet damgası, TR’de günlük bir rutin. Ya AKP’lisin ya da ihanet içindesin. Tüm yollar Roma’dan önce AKP’ye çıkar. İhanetle yetinilse iyi, dinsel bir sapkınlık hatta günah olarak görenler bile var. Sanırım bunların beyni yoğun fotosentez yapıyor.
5- Farklı olandan korkma
Bu ülkede kültürel, sanatsal, mezhepsel, düşünsel, dilsel hasılı nerden ele alırsak alalım, insana değer katan, onu yücelten tüm farklılıklar lanetleniyor. Zerdeşt de payını alıyor, Edirne’deki Roman da. Farklı olana duyulan nefret ise çok demokratiktir. Hepsinden eşit nefret ediliyor…
6- Hayatı sürekli bir savaş olarak gösterme
Milli paranoyanın tavan yapması ile yanı başındakinden kutuplara kadar herkesin düşman görüldüğü bir ruh hali. Kimseye güvenilmez. Herkes ona düşmandır! Bu hastalıklı durum ülkeye yayılarak savaş olgusu sürekli canlı tutulur. Açın kanalları, günde ortalama kaç düşman üretildiğini sayın!
7- Düşmanın refahından, siyasi gücünden korkma
Bir kere her ülke önce düşman, sonra dosttur. Hepsinin kötü emelleri var. Nihat Atsız’ın oğluna vasiyetindeki gibi, dağ taş bile düşman ilan edilir. Tabi TR’de süreç biraz daha özgün işliyor. Önce hepsine hakaret, dalga, aşağılama sonra; valla ben demedim, kurban olam etme eyleme ayakları! Sonra da bu çirkefliği başarı diye süslüyorlar.
8- Halkçı seçkincilik
Bir tarafta “yüzde 50, benim vatandaşım” kategorisine giren pir û pak kesim. Diğer tarafta vatan haini, üst akıla teslim olmuş işbirlikçi, kokteyl örgüt mensubu ve bilmem ne quzzulkurt kerrati! Onu destekliyorsan insansın, dinen de doğru yoldasın. Olur, da desteklemiyorsan hak getire! Hele eleştirsen zaten bittin. Ver elini sürgün, ver elini zindan… İşin yok görüşmecinin yeşil soğan getirmesini bekle!
9- Kahramanlık ve ölüm kültüne yaklaşım
Tamamen Freudyen bir durum. Faşist toplumlarda ölüm büyük bir arzu haline getirilir. Niçin öldüğü bilinmez. Çünkü niçin-nasıl sorusu suç oluyor! Günübirlik kahramanlık serenatları, sahte demeçler ve otoriter baba figürü ile başına geçilen tabutlar. İnsanın yüz astarı düşmeye görsün!
10- Seçici bir popülizm
Bireyin olabildiğince pasifleştiği, iradenin tek elde toplandığı, parlamenter ve kolektif yapılanmaların nefretle anıldığı durumdur.
11- Kendine has bir dil
Bu dil elbette yalanlarla doludur. İçinde akıl yok, tekdüze, donuk, ruhsuzdur. Eleştiri içermez, itaat talep eder. Bu dilin en parlak kelimesi “Yeni Türkiye” ile hayat bulur. Kan dökmeye, yok etmeye, incitmeye, sindirmeye hizmet eden bir dil olmaz. Doğru bir dilde bunlara yer yoktur.
***
Yukarıda özetlenen faşizm ilkeleri baz alındığında; tasfiye edilmiş, düş kırıklığına uğratılmış toplum gerçekliği ortaya çıkıyor. Ortada koca bir varoluşsal kriz durmaktadır. Faşizmin yarattığı kriz ve çatlama anca mücadele ile aşılıyor. Tıp dünyası şimdiye kadar daha etkili bir panzehir bulmadı. Bilen varsa söylesin…
On bir maddeye bakıp ikna olmayan varsa lütfen en yakın MHP-AKP teşkilatına başvursun.
Özgürlükcü Demokrasi
Özgür Amed
