‘Savaşa Hayır’ çağrılarının anlamsızlığı
Sadece Tayyip Erdoğan, AKP, MHP, CHP, basın, üniversiteler, Diyanet değil; Türkiye toplumun büyük bir kesimi Kürt halkının mümkünse yok edilmesini, değilse yenilerek ezilmesini istiyor.
Bu gerçeği eğip bükmenin hiç kimseye faydası yok.
Kobanê saldırıları, Efrîn işgali, Şengal katliamı ve son bir haftada yaşanan gelişmeler; buna karşılık verilen/verilmeyen tepkiler, birlikte yaşamak şurada kalsın, “komşu” olarak yaşamanın şartlarının da hızla tükendiğini gösteriyor.
CHP yönetiminin, Kürtlere karşı ilan edilen savaşta, AKP ve MHP’den zerre kadar farkı olmadığı bir kez daha görüldü.
Kuzey Kürdistan’da, Güney’de, Rojava’da Kürt Özgürlük Hareketine ve Kürt halkına karşı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti eliyle şiddetli bir savaş yürütülüyor.
Faşist Türk devleti, Kürtlerle savaşta kararlıdır ve bu savaş şu an eşgüdüm içinde yürütülmektedir.
Ortada ne siyasi çözüm yolu ne de barış ihtimali var.
Dolayısıyla bu gerçeğin, Kürt siyasetçiler, aydın ve yazarlar, Türkiyeli demokrat, sosyalist ve ilericiler eliyle manipüle edilmemesi, toplumun gerçekçi hedef ve amaçlara yönelmesi bakımından önemlidir.
TC devleti bu savaşı yıllardır “terör”, “teröre karşı savaş” yalanıyla kamufle etmeye çalışsa da, bunun Kürtlerle bir savaş olduğunu çocuklar da biliyor artık.
Çocukların bildiğini ABD Başkanı Donald Trump, 28 Haziran 2019 günü, G-20 toplantısının kapanış konuşmasında açıkladı: “… dürüst olmak gerekirse, herkesin bildiği gibi Erdoğan’ın Kürtlerle büyük bir sorunu var ve 65 bin kişilik ordusu sınırdaydı. Bize IŞİD’i yok etmemiz için yardım eden Kürtleri yok edecekti. Ve ben onu aradım ve bunu yapmamasını rica ettim. Kürtler sanırım onun ya da Türkiye’nin doğal düşmanı…”
Trump doğru anlamış. Tayyip Erdoğan ve onu destekleyenler, Kürtlerin doğal düşmanıdır.
Savaş dediğimiz şey de, düşman güçler arasında yapılır ve taraflardan biri yenilinceye kadar sürer. Bu acımasız ilişkide amaç düşmanın yok edilmesidir çünkü.
Düşman doğru yola, hukuka, makul ve mantıklı olmaya, dürüst olmaya davet edilmez.
Kürt halkının öncüleri, siyasi temsilcileri ve kurumları siyasi çözüm ve barış dedikçe bu durum zafiyet ve güçsüzlük sanılmakta; Türk devlet yetkililerinin cüretkarlığı ve küstahlığı artmaktadır.
O nedenle faşist diktatörlük ilan ettiğimiz rejimi ve yöneticilerini mantıklı ve makul olmaya davet etmek saçmalamakla eş anlamlıdır.
Gözü dönmüş devlet yöneticilerini, hukuka ve yasalara uymaya davet etmek rüyalar aleminde gezinmek gibidir.
Bizi düşman ilan ederek, “tek fertleri kalıncaya kadar” hedefi ile, büyük bir imha savaşına girişenlere, “savaş Türkiye ekonomisini bitirecek” uyarısı yapanlar, Türkiye ekonomisini kurtarmak derdinden kurtularak mücadele cephesinde daha aktif olsa keşke.
Kürdistan’ı işgal ederek tecavüzcü ve hırsız çeteleri oraya yerleştirmek isteyen TC/AKP-DAİŞ koalisyonuna, “bu gidişle bataklığa sürüklenirsiniz” uyarısı; katilimize, bizi gelecekte yeniden katledebilmesi için sunduğumuz şefkat ve merhamet kıvamındadır.
Türkiye’de önce devlet, sonrasında savaş politikaları ile faşizmin payandası haline getirilen ve ekseriyeti oluşturan orta sınıf denilen kütle, Kürtlerle birlikte yaşamak istemiyor, onlarla komşu gibi de yaşamak istemiyor.
Numan Kurtulmuş gibi halim selim bir insanın bile, Suriye’deki Kürtlere saldırıyı huşu içinde desteklemesi, “nihayetinde bir savaşa giriyoruz. Allah’ın izniyle inşallah bu savaşı kazanacağız” demesi, insanlığın düşüşü-faşizmin yükselişi bakımından tipik bir örnektir. Ancak bu düşüş, savaş ve düşman gerçeği içinde bir iç tutarlılığa da sahiptir.
Muhatabınızı “düşman” olarak tanımladıktan sonra, geriye nasıl ve hangi yolla olursa olsun onun yenilgiye uğratılmasını istemeniz son derece doğaldır.
Savaş ve düşman kavramları yerli yerine oturtulduğunda, Numan Kurtulmuş’un zafer için Allah’a yakarışı, Amed’de açılan, “savaş teskeresi istemiyoruz, barış istiyoruz” pankartından daha tutarlı ve mantıklıdır. Numan Kurtulmuş, Kürtleri yenmek için Allah’tan yardım dilenirken, bir kısım Kürdün de Numan Kurtulmuş’tan barış dilenmesi çok garip ve tuhaftır.
Kısacası faşizmin insancıllaştırılması çabası, faşizmle ve kötülükle zımni uzlaşı arayışı ve niyeti değilse, asla mümkün olmayan, insan doğasına ve mantığa aykırı bir çabadır. Türkiye’deki AKP/MHP faşizmine insancıl çağrılar yaparak, ondan demokrasinin gereklerini yerine getirmesini istemek sadece düşman bilincini zayıflatır ve faşizmi muğlak hale getirir.
Düşmanı “düşman” bilmek ve ondan hiçbir şey talep etmeksizin onun alaşağı edilmesine odaklanmak yegane yoldur.