Aktüel Yorum

İktidarın akıl almaz uygulamalarının arkasında ne var?

İktidarın bazı adımlarına, söz ve eylemlerine, politikalarına akıl erdirmek mümkün değil.

Bu tür politikaların akla yatkın, mantıklı açıklaması bulunamayınca ya bir komplo teorisiyle izah edilmeye çalışılıyor ya da derin anlamlar yüklenerek iktidarın her adımının bir stratejiye dayalı olduğuna dair yorumlar yapılıyor.

Mesela herkesin sonucunu gördüğü halde iktidar mensuplarının göremeyip İstanbul seçimlerini iptal etmesi…

Veyahut CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na yedi sekiz yıl önceki sosyal medya mesajlarından dolayı ceza verip aleni bir mağduriyet yaratması; dahası bu cezanın onanmasını, kaybettiği İstanbul seçimlerinin yıl dönümüne denk getirmesi…

Belediyelerin maske dağıtımını yasaklayıp maske dağıtımını eline yüzüne bulaştırması…

Diğer yandan 56 baro başkanının Ankara’ya yürüyüşü Anıtkabir ziyaretinden sonra sessiz, sedasız bir şekilde son bulacakken iktidarın akıl almaz engelleme politikasıyla eylemin bütün ülke, hatta dünyanın dikkatini çeken bir olaya dönüşmesi…

Bunlara benzer “Niçin böyle davrandılar?” sorusuna mantıklı bir cevap bulunamayan daha birçok söz ve eylemleri var.

İktidarın böyle izah edilemez davranışlarını akılla mantıkla ya da derin bir plana dayalı stratejiyle izah etmeye çalışmak bana göre hem gerçekçi değil hem de iktidara gereğinden fazla akıl ve anlam yükleme anlamına geliyor.

İktidarın, ortalama insanın bile görünce yanlış olduğunu fark edebileceği bu tür yaklaşımlarının arkasında başka nedenlerin olduğunu düşünüyorum.

Yani ne bir stratejiye dayanıyor ne de komplo teorileriyle izah edilecek kadar derin anlamları var.

Peki nedir bu tuhaflığın arkasında yatan nedenler?

Hem AK Parti çevrelerinden edindiğim bilgiler hem de bu bilgiler ışığında oluşan kanaatime göre iktidarın böyle davranmasının birinci nedeni Tayyip Erdoğan’daki özgüven patlaması.

Tayyip Erdoğan, 2015 Haziran seçimlerinden sonra koalisyon kurmaktan kaçınıp çevresinden gelen bütün itirazlara, uyarılara “Yapma, çok daha kötü olur” ikazlarına rağmen erken seçim kararı almıştı.

Aldığı bu kararın sonucunda AK Parti yeniden tek başına iktidar olacak çoğunluğu alarak büyük bir başarı elde etti.

İşte bu başarı Erdoğan’da büyük bir özgüven patlamasına neden oldu.

O günden sonra aklına gelen neyse onu yapıyor. Kimsenin sözüne, yaklaşımına, itirazına zerre kadar kıymet vermiyor.

Herhangi bir konuda itiraz eden, “Yanlış olur” diyenlere de “Sizin aklınıza güvenseydim şimdi iktidarı kaybetmiştik” diyerek 2015 seçimlerini örnek gösteriyor.

Haliyle Erdoğan’ın kararlarına uzun zamandır itiraz etmeye kimse cesaret edemiyor.

Yani tek bir kişinin aklı, öfkesi, duygusu bakış açısı birçok kararın verilmesinde tek belirleyici oluyor.

Böyle olunca da o bir kişi olayları bütün cepheleriyle göremediğinden kendi gördüğü cepheden o anlık duygusuna, öfkesine, mantığına göre kararlar veriyor ve bu kararlar da çoğunlukla sorunlu oluyor. Yani ortak akıl bütünüyle devreden çıktığı için bize anlaşılmaz, mantıksız ve hatalı gelen adımlar da kaçınılmaz oluyor.

Bir nedeni bu.

Bana göre daha önemli başka bir neden daha var.

O da şu: Biz biliyoruz ki otoriter yönetimlerde lider gerçeklikten kopuyor.

Yani yanlış ile doğruyu, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etme yetisi ciddi anlamda zayıflıyor.

Aklın yerini korku, mantığın yerini endişe, ortak aklın yerini etrafa güvensizlik alıyor ve nihayetinde kendi doğrularını tek doğru kabul etmeye başlıyorlar.

Sahici, gerçek, doğru söz ve politika üretme kabiliyetlerini de yitirdikleri için giderek daha da otoriterleşiyorlar ve bu aynı zamanda yaptıkları hataların daha da çoğalmasına kaynaklık ediyor.

Bu tür liderlerin gerçeklikten kopmalarının bir çok nedeni var. Bir nedeni ortak aklın bütünü ile devreden çıkarılmasıysa bir diğer, bana göre en önemli nedeni ise korkuya teslim olmaları.

Ruhlarındaki kaybetme korkusu, etrafına duyulan güvensizlik, sürekli endişe içinde olma hali bir anlamda aklın, mantığın, doğru ile yanlışı ayırt etme yetisinin önündeki bir perdeye dönüşüyor.

Dolayısıyla ortalama bir insanın gördüklerini bile göremez hale geliyorlar.

İster istemez büyük güç atfedilen iktidarın bu kadar basit hatalar yapacağı düşünülmediğinden de bu hatalara derin anlamlar yükleniyor.

İngiliz bilim insanı Thomas Carlyle der ki: “İnsanın ilk görevi korkuya boyun eğdirmektir. Korkudan kurtulmalıyız, o vakte kadar hiçbir şey yapamayız. Ayağının altında korku olduğu sürece insanın eylemleri gerçek değil sahtedir, düşünceleri hatalıdır, çünkü bir köle gibi düşünür.” 

Yukarıda da dediğim gibi korku insanın zihninin, aklının, gözlerinin önündeki bir perdeye dönüşüyor.

Sıklıkla kullandığım bir metafor var, müsaadenizle yeri gelmişken tekrarlayayım: Mutfağa girdiniz, ocağın üzerindeki içinde yağ olan tava alev almış, korkuya kapılıp o alevin üzerine su döktüğünüzde yangın bütün eve yayılıyor. O anda aklı kullanıp o tavanın üzerini bir şeyle örtmek gerekiyor ki yangın büyümeden sönsün.

İktidar bir anlamda her olaya mutfaktaki alev almış tavanın üzerine su dökme psikolojisi ile yaklaşıyor.

Bu korku perdesi giderek kalınlaştığı için de sadece ülkenin yararını değil, kendi çıkarlarını da gözetemez hale geliyorlar.

Yani hukuku katletmelerinin arkasında ne yatıyorsa kendi aleyhlerine olacak adımların  arkasında da aynı şey yatıyor.

Hangi duyguyla, hangi mantıkla, hangi ruh haliyle demokrasiyi yok ediyorlarsa kendilerine karşı yapılan eylemlere de kendi aleyhlerine olacak şekilde aynı mantıkla, aynı ruh haliyle karşılık veriyorlar.

Ekonomide akla hayale sığmayacak politikalara ne kaynaklık ediyorsa baro başkanlarının yürüyüşünü daha da büyütecek politikalara da aynı şey kaynaklık ediyor.

Mesela Corona ile mücadelede bir taraftan uçak biletlerine indirim yapıp, otellerdeki vergi oranlarını düşürürken diğer taraftan şehirler arası seyahat yasağı koymasındaki mantıksızlığa ne kaynaklık ediyorsa siyasi rakiplerini kendi aleyhlerine olacak şekilde mağdur etme politikalarına da aynı şey kaynaklık ediyor.

Demem o ki iktidarın her yanlışının arkasında bir mantık, bir akıl, derin bir strateji aramak doğru bir yaklaşım değil.

Dahası muhalefetin, iktidarın bu türden söz ve davranışlarına derin anlamlar yükleyip “İktidar muhalefete tuzak kuruyor” gibi çıkarımlara dayalı politika belirlemesi de doğru değil.

Korkuya teslim olmuş, ortak aklı devre dışı bırakmış, gerçeklikten kopmuş bir iktidar ve onun yaptığı, ortalama bir insanın bile yadırgayabileceği türden basit hatalar var.

Bana göre buradaki asıl sorun kendi çıkarını bile gözetemeyen, kendisi için neyin doğru olduğunu anlayacak kadar bile yanlış ile doğruyu ayırt etme yetisini kaybetmiş bir iktidara bir ülkenin kaderinin teslim edilmiş olması.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.