Aktüel Yorum

Erdoğan’ın darbe korkusu ve Minerva’nın Baykuşu

Erdoğan’ın son dönemlerde durup dururken olası bir darbeden söz etmesi tesadüf değil. Erdoğan bununla bir yandan CHP’yi darbe hesabı içerisinde olmakla suçlarken, diğer yandan muazzam bir projeksiyonla aslında kendi korkularını ifade ediyor, olası bir darbe girişimiyle ilgisi olabilecek meçhul çevrelere mesaj ve gözdağı veriyor.

Halbuki Erdoğan’ın bu korkusu bilhassa kendisinin sebep olduğu siyasal süreçlerin yarattığı problemlerin kendi içinde hissetmesinden başka bir şey değildir. Erdoğan içine düştüğü ve bunu hiç bir zaman itiraf edemeyeceği ciddi bir siyasal ve ekonomik çıkmazın içerisindedir ve bu yüzden kendini güvende hissedememektedir artık. Konuya buradan bakıldığında, Erdoğan’ın korkmasına sebep olan siyasal ve ekonomik koşullar nesnel olarak giderek daha da kötüleşmektedir . Birbirine sıkı sıkıya bağlı olan bu siyasal ve ekonomik kötü konjonktür, bu sosyal çöküntü, bu dip, her türlü demokratik alternatif yok edildiğinden, toplumun kendini yenileyebileceği bütün kanallar kapatıldığından tabi ki darbe ihtimalini giderek daha da güçlendiriyor.

Siyasi süreç ile ilgili temel problem Erdoğan’nın ebedi iktidarını güvence altına alacak “Başkanlık Sistemi” ısrarıyla başladı. Cumhurbaşkanlığı gibi bir makamı birinci derecede ifade eden parlamenter Cumhuriyet’den Başkanlık sitemine geçiş aşamasında Erdoğan hiç küçümsenmeyecek bir direnişle karşılaştı. Erdoğan, bu geçişin yumuşak bir şekilde tahsis edilebilmesi; tepkilerin bertaraf edilebilmesi için yeni otokratik rejiminin adına Başkanlık Sistemi değil, “Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi” diyebildi.

Buna bağlantılı olarak, Putin, Trump, ve Bolsonaro gibi muhafazakar liderler kendilerine rahat rahat “Başkan” diyebilirken, Erdoğan, gerçekte başkan olduğu halde, kendisini Cumhurbaşkanı olarak sıfatlayabildi. Erdoğan’ın sistem değişikliğine giderken daha başlarda yaşadığı bu meşruiyet sorununu o zamanın Başbakanı Binali Yıldırım’ın şu ifadesinden daha iyi anlayabiliriz. Binali Yıldırım 06.12.2016’da bir Rusya ziyareti öncesi gazetecilerin Başkanlık Sistemi ile ilgili sorularını yanıtlarken, “Başkanlık değil, Cumhurbaşkanlığı sistemi” diye düzeltme ihtiyacı duymuştur.

Halbuki süreci takip eden, bu tartışmaları izleyen herkes çok iyi biliyordu ki, bahis konusu olan burada Başkanlık sistemiydi ve Erdoğanınkisi dünyadaki örneklerinin en kötüsüydü.

Adını ne koyarsanız koyun, Parlamentonun, kuvvetler ayrımının, hukukun bağımsızlığının tam bir tavsiyesi olan Erdoğan’ın bu Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi kötü başladı kötü gitti. Toplumun çoğunluğu tarafından bir türlü kabul görmedi. Bunun oylandığı Ocak 2017’deki Anayasa değişikliği referandumu çoğu çevrelerce bir darbe olarak algılandı. Bunu takiben 2018’de yapılan, aslında bir başkanlık seçimi olan Cumhurbaşkanlığı seçimi şaibeli bulunduğu halde Erdoğan 52,5% oyla Cumhurbaşkanlığını, yani başkanlığını ilan etti. Bu da toplumun en az yarısı tarafından darbe olarak algılandı.

Ve ardından 2019 yerel seçimlerinde yaşadığı büyük hezimet tüm büyük şehirlerin kaybedilmesiyle gösterdi kendini.

Erdoğan’ın siyasi meşruiyeti sorgulandıkça, bu onun daha büyük otorite göstermesine, daha da sertleşmesine sebep oldu ve zaten sorunlu başlayan Başkanlık Sistemi her türlü hukuğun lav edildiği, şiddet yoluyla ayakta durabilen keyfi bir aparata dönüştü. Kavala, Demirtaş gibi binlerce insanı sırf kendisine muhalif diye içeri attırdı. HDP’ye karşı gerçekleştirdiği kayyum darbelerini takiben CHP’ye de kayyum atanabileceğine kadar siyaset üzerinde algılar yarattı. Başta Canan Kaftancıoğlu olmak üzere, kendisine muhalefet yapan yüzlerce insana keyfi davalar açarak hala zulüm ediyor.

Daha bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ragıp Zarakolu hakkında “Makus kaderden kaçış yok” başlıklı yazısı nedeniyle soruşturma başlattı. Halbuki Zarakolu o yazısında, Türkiye’de Muhafazakarlarla Solun ve Liberallerin ilişkilerini , siyasi geçiş süreçleri ile darbelerin tarihini ele alıyor, belli yapıların ve mekanizmaların hala devam ettiğine değiniyordu sadece.

Bunun yanı sıra, ve tam da bunun yarattığı güvensizlikten dolayı Türkiye, ekonomik olarak da bir çıkmazın içerisine düşmüş durumda. Berat Albayrak’ın Mart Şubat’dan, Nisan Mart’dan, Mayıs Nisan daha güzel olacak komedisini bir kenara koyup, ekonominin gerçek rakamlarından bakılacak olursa Türkiye iflasın eşiğine gelmiştir çoktan. Zaten ciddi ekonomik analizler de bunu söylüyor. Türkiye Erdoğan’ın bilhassa kendi eliyle yarattığı bu siyasal, ve dolayısıyla ekonomik çıkmazdan dolayı kendini bir anda büyük bir kaos ortamında bulabilir pekala.

Böyle bir durumda bunu yönetecek bir muhalefet fiilen bulunmadığı ve sindirildiği için… Buna müdehale edebilecek başka bir toplumsal veya siyasal bir güç de olmadığından, Erdoğan, pekala tehlikenin farkındadır ve Türkiye’nin adım adım bir darbe ortamına doğru kaydığını çok iyi görmektedir. Yani Erdoğan kendi korkularını muazzam bir projeksiyonla CHP’ye saldırı üzerinden dile getirmektedir.

Halbuki korktuğu şeyi başına getiren tek otorite yine Erdoğan’ın kendisidir. Büyük bir ihtimalle de korktuğu başına gelecek, çünkü Erdoğan kendine yapılacak darbeyi engelleyecek tüm demokratik yapıları ve hareketleri iktidarı uğruna kendi eliyle bir bir yok etti.

Kısaca Minerva’nın baykuşuna da değinelim ve konuyu bağlayalım… Minerva’nın baykuşu metoforu filozof Hegel’e aittir. Orada, olayların önceden olduğu, bunlara bağlı düşüncelerin sonradan oluştuğu açıklanmaya çalışılır. Yani, gerçeğin kendisi oluş sürecini tamamladıktan sonra ancak anlaşılır babında Minevra’nın baykuşu da Tarihin maddi pratiği (koşulları) oluştuktan sonra ancak kanatlarını açar ve uçmaya hazırlanır. “Minerva’nın baykuşu ancak gün batarken (iş işten geçtikten sonra) uçmaya başlar” der Hegel Hukuk Felsefesi adlı eserinin önsüzünde. Ama bu kimi yorumlara göre aynı zamanda hareketin, değişimin ve dönüşümün gelip çattığı vakittir aynı zamanda. Yani bazı şeylerin anlaşılması için iş işten çoktan geçmiştir aslında.

İlginç bir şekilde, Hegel’in yukarıdaki savına karşın Erdoğan, sanki gelmekte olan tehlikeyi, belki de başında bulunduğu ülkenin pratiğinden sezerek, CHP üzerinden darbe hesabı içerisinde olan güçlere karşı bir ikazda bulunuyor gibi… Sakın ha!

Allah korusun, biz darbeye karşıyız tabi, ama Minerva’nın Baykuşu da alaca karanlıktaki uçuşuna çoktan başlamış gibi görünüyor.

 

Erkan Kurukavak

07.05.20

 

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.