Aktüel Yorum

Ego sen bizim neyimizsin?

Yanlış anlamda kullanılması açısından epey hırpalanan kavramların başında geliyor ego. Egosu yüksek, egosu tavan, egosu şişmiş, egoları zarar görmüş, egolu, egosuz, egoist, egosundan kurtulamamış vb. gibi örnekler gırla… Kelimelerin canını acıtmadan anlamının hakkını vererek kullanmayı önemsiyorum. Bir önceki yazımda Freud’un egoyu kendi küllerinden yeniden doğan, öldükten sonra dirilmenin sembolü olan Phoenix kuşuna benzettiğinden bahsetmiştim. Bu yazıda egoyu odağıma alıp onun işlevinden bahsedeceğim.

Ben, benlik, kimlik, kişilik, karakter sözcüklerinin zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılmakta olduğunu ancak tarihsel gelişimleri incelendiğinde bazı anlam farklılıkları taşıdıklarını görüyoruz. Örneğin, “ben” derken genel olarak zihinsel bir yapıdan (“ego”) söz ediyoruz demektir.

Ego, “ben”in Latince karşılığıdır. Freud’un yazılarında -Türkçedeki- “ben” anlamında -Almancadaki karşılığı olan- “ich”i kullandığı bilinmektedir. Ego, Freud’un metinleri İngilizceye tercüme edilirken, çevirmenin “ben”e Latince bir karşılık bulma düşüncesinden doğmuştur.

İd, ego, süperego psikanalitik literatüre göre ruhsal aygıtın yapı taşlarıdır, psikanalizin yapısal kişilik kuramıdır. Kişiliğin yapısını oluşturan bu bileşenler bireyin farklı dönemlerde oluşup birbirleriyle etkileşim halinde çalışmaktadırlar. Kişilik yapısı ve bileşenleri, beynin belirli bölgelerinde bulunan gerçek fiziksel yapılar olmayıp, bireyin davranışlarında ve kişiliğinde etkili olan süreçleri belirlemek adına soyut kavramlardır.

Çocuk önce id olarak doğar. İd daha çok hayvani tarafımızdır, ertelemeyi bilmeyen, mantıklı davranamayan, her istediği hemen olsun isteyen, haz ve arzu odaklı, doğru-yanlış nedir bilmeyen taraf. Sonra idden bir parça ego olarak örgütlenmeye başlar. Ego bir bakıma doğallığın, spontanlığın kaybıdır da… Ancak en önemlisi insanileşme süreci egonun varlığıyla başlar. Buraya birazdan tekrar geleceğim. Egonun bir parçası ise süperego olarak örgütlenir. Süperego deyim yerindeyse “el alem ne der”, “ayıp olur” deyimlerinin vücut bulmuş halidir. En çok otoriteyle, ahlakla, vicdanla, toplumsal öğretilerle, gelenekle kurulan ilişkiden sorumludur. İd ve süperego sürekli çatışır, ego ise bu ikisi arasında bir uzlaşı sağlamaya çalışır, her ikisiyle de dış gerçekliği göz önünde bulundurarak işbirliği yapabilir. Egonun güçlü olması bu uzlaşıda başarılı olunması anlamına gelir, zayıf ego ise id ve süperego arasındaki dengeyi bulamaz, birinden biri baskın gelir.

Ego, idin isteklerini algılar ve bunları dış gerçekliğe adapte ederek ve önceki deneyimlerinden de yararlanarak gidermeye çalışır. Yaşamın ilk dönemlerinde çocuğun egosu henüz gelişmemişken egonun işlevleri bakım verenler tarafından sağlanır, çocuğun bakımı, beslenmesi, dış dünyaya uyumu, tehlikelerden korunması vs.. Daha sonra bu işlevleri ego üstlenir. Bebek, bakım verenleri gözlemleyerek, onları taklit ederek, deneme yanılma yöntemiyle kendince başka yollar bularak egosunu geliştirir ve böylece insanileşir. Ego geliştikçe idin dürtüselliği de sonlanmış olur. Artık bebek birtakım yoksunluklar, krizler karşısında düşünür, önceki deneyimlerini hatırlar, avantajları dezavantajları hesap eder. Örneğin çocuk çişi gelince oturma odasına yapmamayı, bunu tutmayı, ertelemeyi öğrenmiştir. Eğer duygusal, fiziksel bir sorunu yoksa çişini tuvalete yapması gerektiğini bilir. Odanın ortasına yapılan çişin birtakım sonuçları olacağını bilir. İşte bu egonun işlevidir. Çocuk artık haz ilkesinden gerçeklik ilkesine geçmiştir, idinin hakimiyetinde değildir, ego ruhsallığında devreye girmeye başlamıştır.

Bazen de ego idin ihtiyaçlarını karşılayamaz. Böyle bir durumda kişi tahayyül etme ya da fantezileme yoluna gider. Bir de o yoksunluğa tahammül etme becerisi söz konusu olmaya başlar. Dolayısıyla ego işlevi bizi dış dünyaya uyumlar, karar vermemize, uyumlanmamıza, problem çözebilmemize, kriz yönetebilmemize, kendimizi sakinleştirmemize olanak tanır.

Egosu güçlü insanların kendileriyle barışık olduklarını, inisiyatif alabildiklerini, uyumlu, sorun çözebilen, krizler karşısında kendilerini sakinleştirebilen, irade sahibi, toplumsal sorunlara duyarlı ve toplumsal uyumun sağlanması konusunda süperegoyla işbirliği yapabildiklerini görürüz. Ayrıca egosu kuvvetli kişilerin özgüveni ve öz saygısı yüksek, farkındalıkları oldukça gelişmiştir. Psikoterapinin kişilerin egosunu kuvvetlendirme konusunda epey işlevsel olduğunu ekleyeyim. Güçlü bir ego hatalarından ders almayı, bir şeyleri telafi etmeyi, başarısızlıklarını, kayıplarını fark etmeyi, onlarla yüzleşmeyi bilir. Egosu güçlü insanların kendi içindeki zor duygularla başetme kapasitesi yüksektir, dolayısıyla yaşadıklarını ruhsallığında işleyebilme gücü de…

Egosu zayıf insanlar ise problem çözme, krizleri yönetme konusunda başarısızdırlar, sorunlar karşısında ne kendilerini ne de ötekini anlayabilirler. Sorun çözme becerileri gelişmediğinden küserler, uygun yollarla kendilerini ifade etmekte güçlük çekerler, kendileriyle, duygularıyla temasları çok yetersizdir. Özgüveni düşük kişilerdir. Empatik değillerdir. Hatalar karşısında ne kendilerini ne de ötekini onarabilirler. İrade gösterme, karar verme, yanlışlardan ders çıkarma konusunda sıkıntı yaşarlar, hayatla ve kendileriyle başa çıkmakta epey zorlanırlar ama hiç zorlanmıyor(muş) gibi davranırlar. Dürtülerinin, isteklerinin anında doyurulmasını ister asla erteleyemezler. Ötekinin sınırlarını ihlal eder, kendilerine ve ötekine saygı gösteremezler. Engellenmişlikle başa çıkamaz, karşısındakini yer bitirir, ciddi öfke kontrol sorunları yaşarlar. Karşısındakine hem duygusal hem fiziksel şiddet gösterebilirler çünkü tekrar ediyorum egosu zayıf kişiler problem çözme becerisi gelişmemiş kişilerdir. Zor, çok zor kişiliklerdir.

Şimdi bu durumda egosu güçlü derken tekrar düşünmekte fayda var. Ego demek, kibir, narsistik kişi, ukala demek değildir. Eğer bir kişiye kibirli, narsist, ukala, bencil demek istiyorsak egoyu rahat bırakıp o kelimeleri kullanalım. Zira bir kişinin egosunun sağlam olması epey güçlü bir kişilik özelliği. Egomuzdan kurtulduğumuzda -ki bu mümkün olmasa da- dağılırız, hele egomuzu güçlendirmezsek yukarıda da bahsettiğim gibi işler fenalaşır, çekilmez insanlar oluruz.

Hepimize güçlü bir ego ve güçlü egoya sahip eş dost diliyorum.

 

Tuğçe Isıyel

İstanbul Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü'nden mezun oldu. Londra'da Middlesex Üniversitesi'nde ve Türkiye'de psikanalizle ilgili çeşitli eğitimler aldı. EFTA-Avrupa Aile Terapisi Derneği (European Family Therapy Association) tarafından sertifikalanan Aile ve Çift Terapisi eğitiminin temel ve ileri düzeyini tamamladı. Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans çalışmasına devam etmekte ve İstanbul'da yetişkin, aile ve çift alanında psikoterapist olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” isimli bir atölye çalışması yürütüyor ve çeşitli dergilerde inceleme, deneme, eleştiri türünde yazılar yazıyor.
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.