Aktüel Yorum

Bu operasyon daha çok pazarlık kaldırır

Türkiye’nin, yarın ne diyeceği belli olmayan, siyasi kariyeri azil soruşturmasının, türlü yolsuzluğun ve şaibenin gölgesinde bir Trump’ın ipine sarıldığı için de zaten bugüne kadar bir türlü sempati uyandıramadığı davasına bundan sonra Washington’da tek bir taraftar toplaması dahi mümkün olmayacaktır. İşin bu tarafının Erdoğan hükümetinin hiç de umurunda olmadığı besbelli. Anlaşılıyor ki bizim henüz haberdar olmadığımız ama tahmin edebildiğimiz bir takım iç siyasi hesaplar Fırat’ın doğusuna operasyonu acil hale getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan başından beri Amerikan sistemi içindeki pek çok şuursuzdan en şuursuz ama en yetkili olanının üzerine oynadı ve bu eli kazandı. Hilafsız tüm dünyanın karşı çıktığı bir sınır ötesi operasyona Türk ve Amerikan askerlerini cephede bizzat karşı karşıya getirmeden başlayabilmek için ABD Başkanı Donald Trump’tan söz almayı başardı. Ankara’nın uluslararası arenadaki neredeyse tüm muhataplarının yeni savaşlara davetiye olarak gördüğü operasyonun nereye kadar uzanacağını ya da uzanabileceğini bugünden öngörmek zor. Sınırları, derinliği ve süresi Washington ile pazarlık konusu olmaya devam edecektir. Erdoğan’ın uzun süre bekledikten sonra alabildiği 13 Kasım’daki Trump randevusunun kaderi de büyük ölçüde operasyonun gidişatına bağlı olacaktır.

Ankara artık biliyor ki Erdoğan ne zaman pazarlıkta elini yükselttiyse Trump kucağa yeni bir paket bıraktı. 14 Aralık 2018’de iki liderin yaptığı telefon görüşmesinde ABD askerlerini Suriye’den çekmek için IŞİD kalıntılarıyla savaşı Türkiye’ye ihale etmek istemişti. 6 Ekim 2019 görüşmesinde ise yine önünde hazır bekleyen konuşma notlarını elinin tersiyle itmiş ve yeni bir al ver için kafasını en çok kurcalayan soruyu patlatmıştı. Acaba Türkiye Suriye’nin kuzey doğusunda, omurgası YPG üzerine kurulu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) uhdesindeki hapishanelerde tutulan IŞİD’li katillerin idamesini üstlenebilir miydi? Zira Amerikan istihbarat kurumlarının her brifingde gündemine ‘en büyük dert’ diye getirdiği dosya buydu.

Telefonda Erdoğan’dan büyük devlet Türkiye’nin elbette ki bu işin üstesinden gelebileceği yanıtını aldı. Suriye zaten Trump’ın göreve geldiği andan itibaren bir an önce kurtulmak istediği bir dosyaydı. IŞİD’in sözde halifeliğinin kendisi başkanlık koltuğuna oturduktan kısa süre sonra tarumar edildiği öyküsü kulağına müzik gibi geldiği için bir süre idare etti. Ancak son iki sene içinde en az iki kere üst perdeden talimat vermesine rağmen güvenlik bürokrasisi ABD’nin Suriye’den çekilmesini frenlemeyi başarmıştı. Bu işi bu kez bitirmeliydi. Azil soruşturması nedeniyle aleyhine dönmüş kamuoyunu kazanmak ve hatta 2020’de başkanlığı ikinci kez almak için seçim kampanyasında başarı olarak satacağı bir malzemeye ihtiyacı vardı. Erdoğan’ın operasyonunu Suriye’den toptan kurtulmak için kullanabilirdi, üzerinde çok da düşünmesine gerek yoktu.

Zaten bu Kürtler Türklerin doğal düşmanıydı. Hem – ismini tabii ki hatırlamadığı! – bir tarihçi kendisine demişti ki ‘Bu Türkler ve Kürtler yüzyıllardır savaşıyor’. Dolayısıyla karşılıklı biraz daha kan dökmelerinin ne sakıncası olacaktı. Gerekirse arada Türkiye’yi de ekonomisini mahvetmekle tehdit eder çizmeyi aşmalarının önüne geçerdi. Zaten Türk Cumhurbaşkanı çok iyi dostuydu ve onun ricası üzerine yıllardır haksız yere cezaevinde siyasi rehin olarak tutulan Amerikalı din adamı Pastör Brunson’ı serbest bırakıp ülkesine geri göndermişti. Bütün bunları Twitter’daki hezeyan dolu mesajları üzerinden dünyayla paylaşmasına da herkes alışıktı nasılsa.

Türkiye bugün hayata böyle bakan bir adamın dolaylı onayıyla Suriye içindeki en kritik hamlesini yapıyor. Yarın ne diyeceği belli olmayan, siyasi kariyeri azil soruşturmasının, türlü yolsuzluğun ve şaibenin gölgesinde bir Trump’ın ipine sarıldığı için de zaten bugüne kadar bir türlü sempati uyandıramadığı davasına bundan sonra Washington’da tek bir taraftar toplaması dahi mümkün olmayacaktır. İşin bu tarafının Erdoğan hükümetinin hiç de umurunda olmadığı besbelli. Anlaşılıyor ki bizim henüz haberdar olmadığımız ama tahmin edebildiğimiz bir takım iç siyasi hesaplar Fırat’ın doğusuna operasyonu acil hale getirdi.

 

Beştepe’de siyasi iletişimi dizayn edenler Washington’da 7 Ekim 2019 itibarıyla Trump dışındaki tüm siyasetçileri ve devlet kurumlarını ele geçirmiş olan Türkiye karşıtlığına önemsiz bir detay muamelesi yapadursun. Yakın zamana kadar baş Türkiye dostu ilan ettikleri, Ankara’da neredeyse başkan yardımcısı protokolüyle karşıladıkları Kuzey Carolina’dan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, dün Türk F-16’larının Tel Abyad – Resulayn hattını vurmaya başladığı dakikalarda ‘Erdoğan’a ağır bir bedel ödetmek için’ Kongre’deki çabalara önderlik edeceğini açıkladı. Graham daha geçen ay Türkiye’nin Rus S-400 hava savunma sistemini alması nedeniyle ağır yaptırımlarla cezalandırılmaması gerektiğini savunuyordu.

Trump açısından en dramatik gelişme ise kuşkusuz Senato Çoğunluk Lideri Mitch McConell’ın da Suriye Demokratik Güçleri’ne sahip çıkarak Türkiye’nin operasyonuna açıktan muhalefet etmesi oldu. McConell bugüne kadar Trump’ın en tartışmalı kararlarının neredeyse hepsinde kapı gibi arkasında durmuştu. McConell, Trump açısından kritik isim çünkü Senato’da olası bir yüce divan sürecinin yönetimi onda olacak. Önümüzdeki süreçte Trump’ın McConell ve Graham gibi Cumhuriyetçi Parti’nin ağır toplarının dayatmalarına karşı direnecek pek de durumu olmayacak. S-400’ler nedeniyle zaten masasında bekleyen Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarını bir an önce en ağır biçimde uygulaması için Kongre’nin Cumhuriyetçi ve Demokrat kanatlarından ortak biçimde gelecek büyük tazyike artık direnemeyebilir.

Ankara açısından tüm bunlardan daha fenası Amerikan istihbarat kurumlarının Kongre’ye sundukları raporlarla tescillenmiş olan YPG’nin PKK’nın Suriye kolu olduğu gerçeğini dünya kamuoyunda teslim edecek birkaç tane araştırmacı dışında kimsenin kalmamış olması. Ankara operasyon için düğmeye basmadan çok önce propaganda savaşını kaybetmişti zaten.

Cansu Çamlıbel

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezundur. Yüksek lisansını Britanya’daki Cardiff Üniversitesi’nde Uluslararası Gazetecilik bölümünde yaptı. 2002 tarihli master tezi ‘Türk medyası ve oto-sansür sorunsalı’ başlığını taşıyor. NTV’de diplomasi muhabirliği ve 2005-2008 yılları arasında Brüksel muhabirliği yaptı. 2008 yılından 2019 Şubat’ına kadar Hürriyet ve Hürriyet Daily News gazetelerinde muhabirlik, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı gibi pek çok farklı görevde bulundu. Yaklaşık beş sene boyunca ‘Yüz Yüze Pazartesi’ köşesinde Hürriyet’in haftalık siyasi röportajları ona emanetti. Son olarak Nisan 2017-Şubat 2019 döneminde Hürriyet’in Washington Temsilcisi olarak görev yaptı. 2015-2016 döneminde ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin prestijli Nieman Bursu’nu kazandı.
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.