Aktüel Yorum

Adam bu defa kazanamadı

Sonuçları üzerinden çok farklı analizler yapılsa da 31 Mart seçimleri, tarihin en anti-demokratik seçimlerinden biri olarak kayda geçti.

İktidarın el koyma, hapse atma, yönetimlerini değiştirme gibi türlü metodlarla yüzde 95’ine hakim olduğu medya, muhalefeti yok saymak bir yana, iktidar tarafından üretilen kara propagandayı filtresiz olarak haberlerinde, yorumlarında kullandı. Türk medyası 31 Mart seçimlerinde yalan haber (fakenews) konusunda dünyada emsali görülmeyecek bir performans sergiledi.

Kamu yayıncısı TRT’nin hangi partiye ne kadar yer verdiği sorusu o kadar anlamsızlaşmış ve haber değeri taşımaktan uzaklaşmıştı ki, artık TRT ekranlarından hangi muhalefet partisi aleyhine haber yapıldığına ilişkin istatistikler haber yapılıyordu.

Sadece manipülasyon değil, ona eşlik eden düşmanlaştırıcı bir dil de iktidar sözcülerinin ve medyanın seçimin demokratik doğasını zehirliyordu.

Nitekim, Bağımsız Seçim İzleme Platformu 31 Mart seçiminin kampanya dönemini analiz ettiği raporunda ‘nefret söyleminin en çok kullanıldığı seçim kampanyası’ tespitini yapmıştı. Aynı rapor, HDP’nin güvenlik güçleri ve adli makamlar tarafından en çok engellenen parti olduğu tespitini de yapıyordu.

Türkiye’nin, Harvard Üniversitesi tarafından hazırlanan Seçimin Güvenirliği ve Dürüstlüğü Endeksi’nde 165 ülke arasında 116’ncı sırada gelmesi de bu açıdan hiç şaşırtıcı değildi.

Demirtaş etkisi

İşte böyle bir ortamda yapılan seçimde, iktidar bloku açık bir yenilgiye uğratılmadıysa bile geriletildi ve bu anlamda toplumun iktidar karşısında direncinin kırılmadığı ortaya çıktı. İktidar medya manipülasyonlarıyla, parayla, devlet olanaklarıyla, askeriyle, polisiyle girdiği seçimde istediği sonucu alamadı.

Ankara ve İstanbul’un kaybedilmesi bile tek başına AKP-MHP bloku için yeterince zorlayıcı iken, buna Antalya, Adana, Mersin gibi büyükşehirler eşlik etti. AKP’den MHP’ye oy geçişleri olduğu kadar, azımsanmayacak oranda Millet İttifakı adaylarına da oy gitti.

Bununla beraber, seçimi iktidar açısından zafer olmaktan çıkaran olgu HDP’nin seçim taktiği idi. HDP, güçlü olduğu yerlerde kendi adaylarının kazanması ve Batı’da AKP karşısında kim güçlüyse ona oy verme şeklinde formüle edilen bir taktikle seçime gitti. Bu taktiğin Batı’da tutup tutmayacağı son düzlüğe kadar belirsizdi ama sonuçlar gösterdi ki İstanbul başta olmak üzere Antalya, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerde ve Esenyurt gibi ilçelerde HDP, millet ittifakının kazanmasında kilit rol oynadı. Bunda Selahattin Demirtaş’ın son anda cezaevinden bu seçim taktiğine destek verilmesini isteyen açıklamasının çok büyük bir etkisi oldu. Demirtaş, HDP tabanında görülen kararsızlık ve sandığa gitmeme eğilimini tersine çevirdi ve bir sözü ile ülke siyasetinin kaderini değiştirebilecek bir lider olduğunu bir gösterdi.

‘Büyük kaybediş’ korkusu

Seçimin iktidar ve Erdoğan açısından en önemli sonucu bir tür ‘sonun başlangıcı’ işaretlerini vermesi oldu. Aslında normal şartlarda, AKP ve iktidar blokunun, derin bir ekonomik kriz ortamında yapılan seçimde, hezimete uğramaması ve başa baş sonuçlarla kaybetmesi başarı olarak görülebilirdi. Buna rağmen AKP için seçimi bir zafer olmaktan alıkoyan şey muhalefetin 24 Haziran’la sona erdi diye düşünülen direncinin ve umudunun yeniden doğması oldu.

İktidar, rakamsal bazda kaybettiğinden daha fazlasını kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu anladı.

Bu yüzden de Erdoğan balkon konuşmasında tabanına  “Moralleri bozmayın” diye seslenirken “Sonuçta 4.5 yıl daha iktidardayız” diyerek muhalefetin psikolojik üstünlüğü ele geçirmesini önlemeye çalıştı.

Erdoğan, beka söyleminin tabanını konsolide edici etkisine rağmen, muhalefetin gösterdiği direncin, elindeki önemli bir kozu yitirmek anlamına geldiğini anladı.

İktidarın seçim sonrası tavrı, yerel seçimdeki ‘küçük kayıplar’dan ziyade gelecekteki ‘büyük kaybediş’ten korktuğunu ele verdi.

Adam, bu defa kazanamadı.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.